Kızıl Renk Üreme Sistemini Uyarır. 10

Kızıl Renk Üreme Sistemini Uyarır. 10
İnsanın içinde bulunduğu duygusal değişiklikler (öfke, korku, negatif düşünceler vs. ) chakralarda enerji dengesizliği meydana getirir. Burada, belirli bir rengin fazlalığı veya azlığı söz konusudur. Chakraların dengesiz çalışması fizik bedende hastalıkları oluşturur. Eğer bünyemizde herhangi bir denge bozukluğu başgösterirse, bazı renkleri veya renk kombinasyonlarını kullanarak, iç dengemizi tekrar kurabiliriz. Renklerin çevrelerine yaydıkları titreşimler, vücudun elektromanyetik ışınımıyla doğrudan bir etkileşim içindedirler. Söz konusu titreşimler chakralar tarafından emildikten sonra, direkt olarak omurgalara iletilirler. Omurgalara ulaşan bu enerji dolu titreşimler, sinirler yardımıyla gerekli organlara ve dengesi bozulan sistemlere taşınırlar. Böylece fiziksel rahatsızlıklara yol açabilecek olan duygusal ve zihinsel şikayetler en aza indirilir. ,

Renklerle tedavi üzerinde çalışırken karşılaşılan en büyük sorun ise, ihtiyaç duyulan renklerin belirlenmesidir.Canlıların soylarını sürdürebilmek için, kendilerine benzer yeni canlılar oluşturmalarına üreme denir. Tüm canlılar üreme yeteneğine sahiptir. Bir canlının üreyebilmesi için kalıtsal maddesini, yavruya aktarması gerekir. Eşeyli (erkek ve dişi bireylerle) üreyen canlılarda kalıtsal maddeler üreme hücreleriyle aktarılır. Üreme hücrelerine gamet denir.

Erkek üreme hücresi sperm, dişi üreme hücresi yumurta adını alır. Dişi Üreme Hücresi (Yumurta): Yumurta hücresi büyük ve hareketsizdir. Bol miktarda besin maddesi içerir ve sitoplazması çoktur. Kamçısı yoktur. Yumurtalar spermlere göre daha az sayıda üretilir. Erkek Üreme Hücresi (Sperm ): Sperm hücreleri yumurta hücresine göre çok küçüktür. Sitoplazmaları azdır. Kamçıları vardır ve kamçılarıyla hareket ederler. Baş, orta kısım ve kuyruk olmak üzere üç kısımdan oluşur. Kuyruk kısmı sayesinde hareket edebilir. İnsanda üreme sisteminin temel görevi aynı olmakla birlikte, erkek ve dişi bireylerin üreme sisteminin yapılarında bazı farklılıklar vardır. Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Heyecan ve duygu aralığını etkinleştirir, afrodizyak etkisi vardır. Meridyenlerimiz bu Çi’yi yönlendirebilirler. Sonuç olarak akupunktur noktaları enerji ve ışık bent kapakları olarak işlev görürler. Işık, vücuda, diğer yolların yanı sıra, akupunktur noktalarından girer ve organizmayı yine onlar aracılığıyla terk edebilir. Ayrıca köreltilse bile, bireyin beden sağlığını etkilemeyen tek sistemimizdir. Dişi Üreme Organının Yapısı Dişi üreme organı, bir çift yumurtalık, yumurta kanalı, döl yatağı (rahim = uterus), vajina olmak üzere dört kısımdan oluşur.

Bu terapinin nasıl uygulandığını anlatır mısınız? Uygulama olarak hastalar renkli odalara renkli taşlardan da istifade edilerek yerleştirilir, ilgili uzman tarafından renklerin bedene etkisi çeşitli metotlarla sağlanırdı. Osmanlı döneminde bu amaçlarla Edirne’de Selimiye Şifahanesi’nde hastaların renkli odalarda müzik ve su ile birlikte tedavi edildiği bilinmektedir. Bugün insanoğlunun renkler konusunda az-çok bilgisi vardır. Canlıların etrafını saran enerji ışınları alanı yani enerji alanı, sağlıklı bir canlıda baştan ayağa kadar bedenden 30 cm. ileri uzanır. Bedende yaralı bir yer varsa orada enerji alanı çok ince olur. Bu görüntüler Kirlian fotoğrafçılığı ile bilimsel olarak ispatlanmıştır. Sabahları güneş, dünyamızı aydınlatmaya başladığında yeryüzünde renkler de kendini gösterir. Renkler, yeni bir günün ve hayatın başladığının habercisidir. İnsanda uyku-uyanıklık hallerinin düzenlenmesinde, epifiz bezinden salgılanan melatonin hormonu vazifelendirilmiştir. Gözler kapandığında ışık ve renklerle olan bağlantı kesilir. Işığın kaybolmasıyla birlikte melatonin hormonu da salgılanmaya başlar. Beden uykuyadalar ve uyku sonunda vücut dinlenmiş olur. Uyku getirici melatonin hormonunun miktarı sabaha karşı azalır. Gözler tekrar açıldığında, ışık ve renklerle insan tekrar buluşur. Güneş ışığının rengini insan, açık sarı olarak algılar. Sarı, zihni uyarıcı bir renk olduğundan, gün ışığı ile birlikte zihnimizin çalışma hızı ve verimliliği artar. Bu yüzden sarının bulunduğu çalışma ortamları zihnin uyarılmasına yardımcı olur. Gökyüzü, maviye boyanmış gibidir. Mavi, insanı sakinleştiren ve huzur veren bir renktir. Denizleri ve gökyüzünü seyretme, stresin azalmasına ve insanın gevşemesine vesile olur. Güneş ışığını az alan ülkelerde, kapalı havalar, insanların ruh dünyasına menfî tesir eder. Bu iklimlerde başka sebeplerin de bir araya gelmesi ile intihara teşebbüs, güneşi bol iklimlere göre daha yüksektir. Gökyüzünün rengini bir an için kırmızı olarak düşünelim. Kırmızı bir atmosferin olduğu dünyada insanlar sürekli kırmızı ile uyarılacaktır. Kırmızıyı yoğun ve uzun süreli algılayan insan, gergin ve sinirli bir ruh hali sergiler. İnsanlar kırmızı bir gökyüzü altında yaşamak mecburiyetinde kalsalardı, zamanlarının çoğunu dış mekânlar yerine, iç mekânlarda geçirmeyi tercih edeceklerdi.

Koruyucu kalkan olarak renkler Canlılar tesadüfî olarak değil, hayatları korunacak şekilde boyanmıştır. Çalılıklar arasında ilerleyen bir ceylanın mor olduğunu düşünelim. Bu durumda ceylanlar, düşmanları tarafından kolaylıkla avlanabileceğinden nesillerini devam ettirmede zorlanacaklardı. Toprak üzerinde yaşayan hayvanların birçoğunun renkleri, bu yüzden tabiatta bulunan bitkilerin ve toprağın renklerine benzer. Dikkat çekici ve göz alıcı renklerin kuş ve balıklarda daha fazla olması, renklerin hayatı korumada rol aldıklarını destekleyen bir tespittir. İnsanda var olan renkler de hayatı korumaya yöneliktir. İnsan kanı kırmızıdır. Kanın renksiz bir sıvı (misal olarak su gibi) olduğunu bir an için düşünelim: Bu durumda birçok kanama sonradan fark edilir, bu da insan için tehlikeli sonuçlar doğururdu. Ateşe sarı renk veren Sonsuz Kudret, bu şekilde ateşin hemen fark edilmesini ve onun tehlikelerine karşı tedbir alınmasını kolaylaştırmıştır. İnsan kanının kırmızıyla, ateşin sarıyla renklendirilmesi tesadüfî değildir. Çünkü renkler içinde kırmızı ve sarı uyarıcı ve dikkat çekici renklerdir. Renklerin günlük hayatı kolaylaştırıcılığı Ayırt etme, sınıflama ölçüsü olan ve hayatı kolaylaştıran renkler, günlük hayatın her alanına girmiştir. Bazı renkler (siyah, beyaz veya sarı) toplumun etnik yapısını tarif eder. Kılık kıyafetlerden, ticarî hayattaki ürünlere kadar kullanılan renkler, önemli mesajlar iletir. Kullandığımız renkler, bizlerden bazı mesajları çevremize iletir. Renklerin şuuraltı tesirleri oldukça fazladır. Misal olarak kahverengi tonların çok fazla kullanıldığı mekanlarda, insanlar sıkılır ve uzun süre kalamazlar. Bu durum kahverenginin insanda oluşturduğu şuuraltı bir tesirdir. Odada uçan siyah bir şey görüldüğündeki tepki, farklı renkte uçan şeyler görüldüğünde oluşan tepkiden farklıdır. Ticarî hayatta, firmalar, ürünün üretiminde, paketlenmesinde ve reklamlarında insan psikolojisini de hesaba katarak, renklerdeki uyumu sağlamaya çalışırlar. Sarı, turuncu ve kırmızı, sinir sistemini uyararak iştahın açılmasına yardımcı olur. Fast-food restorantlar, marketler, göz alıcı renkleri kullanarak iştahın açılmasını ve fazla ürün satılmasını sağlar. Üretici firmalar, ürün renginin yaşa, cinsiyete ve o toplumun kültürüne uygun renkler olmasına dikkat ederler. Yaşadığımız şehirlerin renkleri, iklime ve coğrafî özelliklere göre değişir. Sıcak iklimlerde yaşayanların daha açık renk bina yaptıkları ve daha açık renk kıyafet giydikleri bilinen bir gerçektir. Eğer çöllerde yaşayan kişiler sürekli koyu renkli kıyafet giyselerdi, sıcaklık onlar için daha da çekilmez bir hâl alırdı. Aynı şekilde binaların yüzeylerinin de mümkün olduğunca açık renk olmasına sıcak memleketlerde dikkat edilmektedir. Soğuk iklimde yaşayan insanlara baktığımızda, daha çok koyu renk kıyafetler tercih ettiklerini görmekteyiz. Aynı şekilde bu ülkelerde (Rusya, Kuzey Avrupa ülkeleri) daha çok koyu ve kapalı renkli evler tercih edilmektedir.

Renklerin insan psikolojisi ve davranislari üzerinde önemli etkileri olduguna dikkat çeken uzmanlara göre, sevilen renkler ayni zamanda kisiligi de ele veriyor. son 10 yildir gelistirilmeye çalisilanÜreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Kromoterapinin (renklerle tedavi) geçmisi ilk çaglara kadar uzaniyor. Bu yöntemin islevini çesitli içimlerde ve sistemler içinde renkler kullanilarak kisilerin sinir sistemleri dengelemek ve böylelikle bazi hastaliklarin önüne geçmek olusturuyor.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Kromoterapide uygulanan baslica sistemler, “hastalarin giysilerinin rengini degistirmek, pencerelerinde ayri renklerde cam kullanmak, lambalarin rengini farklilastirmak, suyla belli renk birlesimi olusturmak”seklinde siralaniyor.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Kromoterapide renk dengelerinin yani sira meditasyon, iyi beslenme, uygun bir çevre düzeni gibi ayrintilar da önem tasiyor.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Kromoterapide renkler ve anlamlari ise söyle Renk, bir ışık frekansının belli oranda yoğunlaşması sonucunda ortaya çıkar. Renkler üç temel gruba ayrılır:
1. Ana renkler grubu; kırmızı, sarı ve mavi.
2. Ara renkler grubu; yeşil, turuncu, mor
3. Ana ve ara renklerin karışımından meydana gelen gruptur.

Renklerin bir başka özelliği ise, bilinç dünyasını en derin noktalarına kadar uyarma gücüne sahip olmalarıdır. Her insanın renklere karşı verdiği tepki aynı değildir. Bir insana huzur veren mavi renk, bir diğerine soğuk ve itici gelebilir veya birine heyecan veren kırmızı, bir diğerine hüzün yükleyebilir. İnsanların renkten etkilenmelerini meydana getiren olgular, kişilik oluşumları, hayat koşulları ve bilinçaltında bastırılmış olan isteklerdir. herkes kendine uygun olan rengi bilmeyebiir, bazı insanlar hangi renkle barışık olduklarını bilirken bazıları ise bu konuda tamamen bilinçsizdir. İnsanlar renk seçerken o rengin kendilerine getireceği yararı veya zararı düşünmezler.

Renk Bilim Nedir? Tarihte yapılan araştıtmalarda tapınaklardaki renklerden yola çıkarak eski Mısırlıların renklere ve renklerle yapılan şifaya çok önem verdiğini görmek mümkün. Çin ve Hind uygarlıklarında da görülen benzer olgular şifacı din adamlarının, insanın yedi katlı doğası ile güneş tayfının yedi rengi arasındaki bağlantıyı temel alarak, bir renk bilim sistemi kurduları görülür. İngiliz fizikçi Ishaac Newton, karanlık bir odada güneş ışığının önce bir delikten odaya girmesini sağlamış, sonra bu ışığın önüne bir prizma koyarak parçalanış halini bir beyaz perdeye aksettirerek, yedi rengi elde etmiştir. Newton, beyaz perde üzerindeki renklerin bir sıra ile dizilişine Spektrum Solares (Güneş tayfı) adını vermiştir. Daha sonra güneş ışığını meydana getiren renk tayfı üzerinde araştırmalarına devam ederek, renk bilimini, bir bilim dalı olarak ortaya koymuştur. Newton’dan sonra Chevreul, Helmhotz, Young gibi fizikçiler ve de kimyagerler, bu proje üzerine eğilerek çalışmaları hızlandırmışlardır. Günümüzde fizik ve metafizik alanında yapılan araştırmalar, renklerin bir terapi aracı olarak da kullanılabileceğini ortaya koymuştur.

Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Kaynağını güneşten alan ışık, elektromanyetik enerjilerle doludur. Bu enerjiler dünyadaki doğal hayatı devam ettirirler. Bitkiler, güneşten gelen enerjiyi yapraklarında bulunan klorofil sayesinde yakalar ve karmaşık moleküllere dönüştürür ki bu da bitkinin canlılığının devamını sağlar. Işık eksik ve yetersiz olduğu takdirde, canlılar yeterli hayat enerjisini alamayacaklarından kendilerini sağlıksız, mutsuz ve sevgisiz hissederler.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk , metabolizmada sağlıklı bir denge sağlamak için renk enerjilerinden faydalanma işlemidir. Yapılan araştırmalara göre, insanda bedeni kuşatan “Aura”yada “enerji beden”adı verilen elektromanyetik bir alan vardır. Bedeni saran bu enerji alanı, ışık, (renk) elektrik, ısı, ses, manyetik ve elektromanyetik etkiler ile sürekli olarak etkileşimdedir. Vücudu saran enerji alanı içinde yedi adet de, çakra adı verilen, her biri ayrı renge sahip olan enerji dağıtım merkezleri vardır. Çakraların fiziksel bedene doğrudan bağlı oldukları tek yer, salgı bezleri ve omurga sistemidir. Enerji merkezleri vasıtasıyla emilen enerjilerin vücuda yayılması, dolaşım ve sinir sistemlerinin yardımıyla gerçekleşir. Böylece tüm organlar, dokular ve hücreler enerjilerden eşit olarak faydalanır, insanı ayakta tutan bütün bu sistemler ve organlar, belirli renklere karşı duyarlıdır.

İnsanın içinde bulunduğu duygusal değişiklikler çakralarda enerji dengesizliği meydana getirir. Bu durumda, belirli bir rengin fazlalığı veya azlığı söz konusudur ki çakraların dengesiz çalışması fizik bedende hastalıkların doğmasıne neden olur. Renklerin çevrelerine yaydıkları titreşimler, vücudun elektromanyetik ışınımıyla doğrudan bir etkileşim içindedir. Bu titreşimler çakralar tarafından emildikten sonra, direkt olarak omurgalara iletilir ve omurgalara ulaşan bu enerji dolu titreşimler, sinirler yardımıyla gerekli organlara ve dengesi bozulan sistemlere taşınır. Bu sayede fiziksel rahatsızlıklara yol açabilecek olan duygusal ve zihinsel şikayetler en aza indirilir. Renklerle tedavi üzerinde çalışırken karşılaşılan en büyük sorun ise, ihtiyaç duyulan renklerin belirlenmesidir. Her rengin bir de tamamlayıcı rengi vardır.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk nde renkler tek başına kullanılabileceği gibi tamamlayıcı renklerile de kullanılabilir. . Renklerin bilinçsiz olarak kullanılması gerekir. Renklerin gizemli dünyasını öğrenmek istiyorsak önce ışığın ne olduğunu anlamamız gerekir. Işık, şekli ve rengi oluşturan, bir tür elektromanyetik enerjidir. Güneş tarafından çeşitli dalga boylarında üretilen bu enerji, cisimlerden yansıyıp, gözümüz tarafından algılandığında, ışığı görmüş oluruz. Aslında çevremizde bulunan ve görebildiğimiz her şey, ışığın yansımasıdır. Işık bir cisme çarparak yansıma yapana dek, gözümüzle görebilme olanağımız yoktur. Renk ise, ışığın ayrılmaz bir parçasıdır. Işık, değişik dalga boylarına dönüştüğünde, emildiğinde veya kırıldığında çeşitli renkler ortaya çıkar. Bu tıpkı bir prizmayı güneş ışığına doğru tutmaya benzer. Ne var ki gökkuşağını oluşturan renkler, renk tayfının küçük bir bölümüdür. Gerçekte her rengin bir çok tonu ve çeşidi vardır. Her rengin kendine has bir emme ve yansıtma özelliği mevcuttur. Cisimler ise, güneş ışığını oluşturan renkleri kendi özelliklerine bağlı olarak, emer ve yansıtırlar. Örneğin: sarı bir elbise, bütün ışığı emer, sadece sarı rengi ayırıp yansıtır. Biz de o elbiseyi sarı olarak görürüz.

Renk, bir ışık frekansının belli oranda yoğunlaşması sonucunda ortaya çıkar. Renkleri üç temel gruba ayırabiliriz. Birincisi; kırmızı, sarı ve mavi’nin bulunduğu ana renkler grubudur. İkincisi, bu üç rengin çeşitli kombinasyonlarda biraraya getirilmesi sonucunda oluşan gruptur. Örneğin: Sarı+mavi=Yeşil, Kırmızı+sarı=Turuncu, Kırmızı+mavi=Mor gibi. İlk gruptaki renklerle, ikinci gruptaki renklerin karıştırılması sonucunda ise, üçüncü grup renkler oluşur. Renklerin bir başka özelliği ise, bilinç dünyamızın en derin noktalarına kadar uyarma gücüne sahip olmalarıdır. Her insanın renklere karşı verdiği tepki aynı değildir. Bir insana huzur veren mavi renk, bir diğerine soğuk ve itici gelebilir. Veya birine heyecan veren kırmızı, bir diğerine hüzün yükleyebilir. İnsanların renkten etkilenmelerini meydana getiren olgular, kişilik oluşumları, hayat koşulları ve bilinçaltında bastırılmış olan isteklerdir. Bazı insanlar hangi renkle barışık olduklarını bilirken bazıları ise bu konuda tamamen bilinçsizdir. İnsanlar renk seçerken o rengin kendilerine getireceği yararı veya zararı düşünmezler. Belirli özellikleriyle renkler, uyarıcı oldukları kadar çökkünlük yaratıcı, yapıcı oldukları kadar da yıkıcı, itici yada çekici olabilirler. Ayrıca her renk, kendine özgü bazı tedavi edici ve dengeleyici unsur da taşır.
Tarihe baktığımızda eski Mısırlıların renklere ve renklerle yapılan şifaya çok önem verdiğini görebiliriz. Bu sebepten Karnak ve Teb gibi tapınaklarda renk kullanmışlar ve renk şifacılığını pekiştirmek için, renk salonları inşa etmişlerdir. Aynı şeyi kadim Hind ve Çin uygarlıklarında da görebiliyoruz. Oradaki şifacı din adamları da insanın yedi katlı doğası ile güneş tayfının yedi rengi arasındaki bağlantıyı temel alarak, bir renk bilim sistemi kurmuşlardır.

1670 yılında İngiliz fizikçi Ishaac Newton, karanlık bir odada güneş ışığının önce bir delikten odaya girmesini sağlamış, sonra bu ışığın önüne bir prizma koyarak parçalanış halini bir beyaz perdeye aksettirerek, yedi rengi elde etmiştir. Newton, beyaz perde üzerindeki renklerin bir sıra ile dizilişine Spektrum Solares (Güneş tayfı) adını vermiştir. Daha sonra güneş ışığını meydana getiren renk tayfı üzerinde araştırmalarına devam ederek, renk bilimini, bir bilim dalı olarak ortaya koymuştur. Newton’dan sonra Chevreul, Helmhotz, Young gibi fizikçiler ve de kimyagerler, bu proje üzerine eğilerek çalışmaları hızlandırmışlardır. Ancak günümüzde fizik ve metafizik alanında yapılan araştırmalar, renklerin bir terapi aracı olarak kullanılabileceğini ortaya koymuştur. Bugün dünyada birçok psikolog ve psikiyatr renkleri bir terapi aracı olarak kullanmaktadır. Dünyanın her tarafında bilinen bir atasözü vardır. “Güneş giren eve doktor girmez. “Işık, tabiatın bir ilacı ve en güzel tedavi aracıdır. Işığın, insanlar ve bitkiler üzerindeki fiziksel etkilerini hepimiz biliyoruz. Kaynağını güneşten alan ışık, elektromanyetik enerjilerle doludur. Bu enerjiler dünyadaki doğal hayatı devam ettirirler. Bitkiler, güneşten gelen enerjiyi yapraklarında bulunan klorofil sayesinde yakalar ve karmaşık moleküllere dönüştürür. Bu da bitkinin canlılığının devamını sağlar. Bu olaya kısaca fotosentez diyoruz. İşte ışık ile hayat arasındaki bağlantı!. Işık eksik ve yetersiz olduğu zaman, canlılar yeterli hayat enerjisini alamayacaklarından kendilerini sağlıksız, mutsuz ve sevgisiz hissederler.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk , metabolizmada sağlıklı bir denge sağlamak için renk enerjilerinden faydalanma işlemidir.

Araştırmalar bize göstermiştir ki, insanda bedeni kuşatan elektromanyetik bir alan vardır. Buna Aura veya enerji beden diyoruz. Bedenimizi bulut gibi saran bu enerji alanı, ışık, (renk) elektrik, ısı, ses, manyetik ve elektromanyetik etkiler ile sürekli olarak etkileşimdedir. Ayrıca bu enerji alanı içinde yedi adet de, chakra adını verdiğimiz enerji dağıtım merkezleri vardır. Chakra’lar bedene giren ve beden tarafından yayılan enerjilerin oranlarını düzenlerler. Ayrıca bedendeki fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal fonksiyonların yerine getirilmesi için gerekli olan enerjiyi emerek, bunları ihtiyaç duyulan bölgelere dağıtırlar. Her bir chakra ayrı bir renge sahiptir. Chakraların fiziksel bedene doğrudan bağlı oldukları tek yer, salgı bezleri ve omurga sistemidir. Enerji merkezleri vasıtasıyla emilen enerjilerin vücuda yayılması, dolaşım ve sinir sistemlerinin yardımıyla gerçekleşir. Bu yolla tüm organlar, dokular ve hücreler enerjilerden eşit olarak faydalanmış olurlar. İnsanı ayakta tutan bütün bu sistemler ve organlar, enerjiye (belirli renklere) karşı duyarlıdırlar.

Her rengin bir de tamamlayıcı rengi vardır. Örneğin: Kırmızı Turkuaz. Turuncu Mavi. Sarı Mor. Yeşil Macenta’dır. Terapide renkler bazen tek başına bazen de tamamlayıcı renkleri ile birlikte kullanılır. Bu konu uzmanlık isteyen bir iştir. Çünkü renklerin bilinçsiz olarak kullanılması yarar yerine zarar da getirebilir. Renklerden en iyi şekilde yararlanmak istiyorsak mutlaka bir renk terapistine başvurmalıyız. Yağmurdan hemen sonra çıkan güneşle birlikte, gökkuşağına da merhaba der dünya. Belki de bilirsiniz, gökkuşağının altından geçen herkesin cinsiyetini değiştirdiği dedikodusunu. Keşke kendi orijinal cinsiyetine zorsuntu vermiş olanlar, gerçekten de gökkuşağının altından geçebilseler ve kendilerine has olan kimliklerini yeniden kazanmış olsalar. Biz gökkuşağını aklımıza her getirdiğimizde, hep İzmir-Turgutlu kara yolunu üzerindeki dümdüz ve yemyeşil olan üzüm bahçelerini hatırlarız. Ve de, o güzelim gökkuşağının insanlara göz kırpan renkler armonisini. Sanki sonsuzluktan akıp gelen ilahi bir ritmin, notalara bürünmesini beklemeyen bir acelecilikle, görüntüye bürünmüş olarak karşımıza çıkıvermesidir gökkuşağı İşte bu nedenle biz; renklerle koklamayı, renklerle işitmeyi çok severiz. Severiz çünkü renklerle temiz hava arasında, renklerle notalar arasında kanımızca tam bir uyum, ahenk ve ritim söz konusudur? Duygularını notalara dökenler, notaları sesleri ile zenginleştirenler, tınılara ve şiirlere elbise giydirip bir anlamda onlara ölümsüzlük aşısı yapanlar, aslında hayatı hep (ama hep) renklerle anlatmışlardır. Gülüm Pekcan ve dans grubu da, hayatı ve renkleri doğaçlama dans figürleri ile anlatmaya çalışarak, renklerin kıvrak figürlerle nasıl da sevecen anlatılabileceğini seyredenlere gösterirler.

1-Yumurtalık (ovaryum): Bir dişinin kasıklarında, biri sağda, diğeri solda olmak üzere iki tane yumurtalık vardır. Yumurtalıklarda, ergenlik çağından itibaren belli bir yaşa kadar, hipofiz bezinin salgıladığı hormonun etkisiyle, ortalama 28 günde bir adet yumurta hücresi üretilir. Ayrıca eşey hormonu salgılarlar.
2- Yumurtalık Kanalı: Yumurtalıkları döl yatağına (rahim) bağlayan kanaldır. Yumurtalıkta üretilen yumurta, fallop tüpleriyle alınıp, yumurtalık kanalından geçerek döl yatağına iletilir. Yumurtanın yaklaşık birkaç günlük ömrü yumurtalık kanalında geçer. Bu esnada, yumurta, bir sperm hücresiyle birleşirse, döllenme gerçekleşir ve zigot oluşur, zigot bölünerek çoğalır. Yani yumurta hücresi, kanaldan rahme, döllenmiş olarak geçer.
3- Döl Yatağı (Rahim = Uterus): Kalın çeperli, düz kaslardan oluşan rahim, döllenmiş yumurtanın anne karnında tutunup geliştiği yerdir. Rahimde hücre bölünmesi sürer ve embriyo (canlı taslağı) oluşur. Embriyo gelişerek yavruyu oluşturur. Buraya gelen yumurta döllenmemişse, bozulan yumurta hücresi ve rahimde oluşturulan doku, vajinadan kanama şeklinde dışarı atılır. Bu duruma adet kanaması (mensturasyon) denir. Bu olay 28 günde bir tekrarlanır.
4- Vajina: Döl yatağından sonra gelir ve spermlerin döl yatağına kadar ilerlemesini sağlayan tüp şeklinde yapısı vardır. Üreme sisteminin dışarı açılan kısmıdır. Spermin giriş yaptığı, döllenmemiş yumurta hücresinin ve bebeğin dışarı atıldığı yerdir.. Dişilerde, erkeklerin aksine, üreme açıklığı ve idrarın dışarı atıldığı açıklık farklıdır. Yani idrar vajinadan atılmaz. Erkeklerde sperm üretimi ölünceye dek sürerken, dişilerde yumurta üretimi yaklaşık 50 yaşından sonra biter. Bu döneme menopoz denir. Erkek Üreme Organının Yapısı Erkek üreme sistemi, testisler (er bezleri ), sperm kanalı, seminal kesecikler (yardımcı bezler) ve penisten oluşur.
1- Testisler: Bir çift olup, testis torbası içine yerleşmişlerdir. Ergin erkeklerde sperm üretimi testislerde gerçekleşir. Vücut sıcaklığı, spermin gelişmesi için çok yüksektir. Bu yüzden testisler vücudun dışında bulunur. Testislerde üretilen spermler, döllenme ve hareket yeteneğinden yoksundur. Spermler bu özelliği epididimis denilen kanalda kazanırlar. Testisler, ayrıca, eşey hormonu da salgılarlar.
2- Sperm Kanalı: Spermler, sperm kanalında depolanır. Sperm kanalı, karın boşluğundan geçerek prostat bezine gelir. Burada, sperm kanalı ile idrar kanalı birleşir. Penis içinden geçerek, ortak bir kanalla dışarı açılırlar.
3- Seminal Kesecikler: Prostat ve cowper bezlerinden oluşur. Bunlar seminal sıvı salgılarlar. Seminal sıvı, spermlerin taşınmasını ve dişi üreme sisteminde kaldıkları kısa bir süre için beslenmelerini ve korunmalarını sağlar.
4- Penis: Spermler seminal sıvı ile karışarak, penis içindeki kanaldan dışarı atılır.
Döllenme Ve Döllenmiş Yumurtanın Oluşumu Eşey hücreleri tek başına yeni bir canlı oluşturamaz. Çünkü yumurta ve sperm hücreleri diğer vücut hücrelerinin yarısı kadar kalıtsal malzeme taşır. Bu nedenle iki yarımın bir araya gelmesi gerekir. İnsanda bu olay dişi üreme sisteminde gerçekleşir. Olgunlaşan yumurta hücresi, yumurta kanalında ilerlerken spermlerle karşılaşırsa, spermlerden yalnızca bir tanesi yumurtanın hücre zarından içeri girer. Bu andan sonra diğer spermlerin girişi engellenir. İşte, yumurtanın spermle birleşerek, çekirdeklerinin kaynaşmasına döllenme denir. Bu aşamadan sonra artık yumurta ve spermden söz edilmez. Ortaya çıkan hücre, vücut hücreleriyle aynı miktarda kalıtsal malzeme taşır. Bu özel hücre bebeğin özel hücresidir ve döllenmiş yumurta (zigot) adını alır. Zigot, çok hızlı bir bölünme evresine girer ve yeni hücreler oluşturmaya başlar. Bu ilk hücreler vücuttaki tüm dokuları oluşturacak olan kök hücrelerdir.

Kök hücreler sınırsız bölünür, her türlü vücut hücresine dönüşür ve yeni görev üstlenebilirler. Çeşitli aşamalardan geçerek insanın küçük bir taslağını oluştururlar. Buna embriyo denir. Embriyo hızla büyür, canlının doku organ ve sistemleri gelişir. Gelişen bu canlıya ilk sekiz haftadan sonra fetüs, doğumdan sonra da bebek denir. Canlıların kendilerine benzer yeni canlılar oluşturmasıdır. Populasyonun devamını sağlar Virüslerin canlılarla ortak olan önemli özelliğidir Bireyin türe yönelik canlılık özelliğidir Kalıtsal özelliklerin nesiller boyu saklanmasını sağlar Eşeyli ürem ve çeşitleri Özellikleri: Temel mekanizması: Mayoz ve döllenmedir Aynı türün farklı cinsiyetine sahip iki bireyin oluşturduğu gametlerin birleşmesi ile gerçekleşir Canlılarda çeşitliliğin artmasına neden olur İleri (Gelişmiş) üreme şeklidir Bakteriler, silliler, volvox, mantarlar, bitkiler ve hayvanlarda görülür Yeni kalıtsal kombinasyonların oluşumunun nedenidir

 

indeks: Üreme sistemi, sanat terapisi, alternatif tedavi, Color therapy, renk, zihin, beden, duygu, denge, canlılık, , Spor, fiziksel sağlığı,  kızıl,

.

Akupunktur insan Sağlığında Şifadır.

Beyaz Dutun Saç Sağlığına Muhteşem Faydalıdır.

http://www.bitkiveinsan.com/kizilcik-saglikli-cinsel-yasam-saglar/

—–

loading…

—–




—-
.

Bilgi kaynaklarımız:
www.enerjistmasor.com

www.bitkiveinsan.com

www.faydaliyasam.com

www.google.com

UYARI:
Sitemizde hastalikları teşhis tedavi etmek ile ilgili 1219 sayılı Tababet Kanunu’na göre sadece doktorların görevi olduğu bilinciyle, web sitesinde yer alan bilgiler sağlıklı ve yararlı yaşama hakkında bitkisel doğal tavsiye niteliğinde olup paylaşımlar ve konularımız tavsiye ettiğimiz ürünlerimiz ilaç değil, yaşama yararlı besin destek ürünleridir. Tedavi veya hekim tedavisi yerine geçmez. Paylaşılan metinlerde ve Kürlerin içerisinde geçen bitkilerin kullanımından önce, özellikle adı geçen bitkilere alerjiniz olup olmadığını doktorunuza kontrol ettirdikten sonra kullanmanız tavsiye olunur. Yaşama sağlıklı, afiyet içinde, yararlı yaşamanız dileklerimizle…

—–


—–

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir