Lacivert Renk Kulak, Burun, Ağıza Yararlıdır. 8
Açık gecelerdeki gökyüzünün rengidir. Doğal tedavi kulak, ağız, Göz, burun, sinüslerine yararlı koronoterapi lacivert renk merkezleri düzenli çalışan kişiler ruhen düzgündür, kuvvetli bir hafızaları vardır ve oldukça zekidirler. Olayları bir bütün olarak kavrayabilme yeteneğine sahiptirler. Hoşgörülü ve iyimser bir kişilikleri vardır. Eğer bu renkle uyum halinde bulunan renk merkezi düzensiz çalışıyorsa bu kişiler unutkanlaşır. Çabuk kızarlar ve anlayışsız, kötümser bir tavır sergilerler. Bu renk merkezinin düzensiz çalışması sonucunda akciğer, göz, kulak ve burun rahatsızlıkları, yüz felci, sinir bozuklukları ve ruh hastalıkları gibi durumlar ortaya çıkar. Doğal tedavi kulak, ağız, Göz, burun, sinüslerine yararlı koronoterapi lacivert renk renkle ilgili renk tedavisine devam edilirken uzmanların tavsiyesi krom, demir, bakır, brom, potasyum gibi metallerin hastanın üzerinde bulundurulmasıdır. Bu renkle ilgili tedavi sırasında mavi ve mor renge sahip besin maddeleri (siyah üzüm, kara lahana gibi) yenmelidir. Çivit mavi ( Doğal tedavi kulak, ağız, Göz, burun, sinüslerine yararlı koronoterapi lacivert renk), anestezi etkisine sahip: Bu renk, aktif renktir ve anestezi etkisi vardır. Diş ağrılarında, yüz kaslarındaki ve sinüzitteki ağrılarda, siyatik ve romatizma, kulak ve göz problemlerinde etkilidir. Doğal tedavi kulak, ağız, Göz, burun, sinüslerine yararlı koronoterapi lacivert renk Mavinin diğer koyu tonları gibi lacivert de, ruhsal ve fiziksel rahatsızlıkların giderilmesinde çok etkin bir yere sahiptir. Bu rengin en önemli etki alanı kaş chakrası bölgesinde bulunur. Dolayısıyla da söz konusu chakrayla bağlantılı tüm fonksiyonların dengelenmesi ve bir düzene kavuşturulmasıyla ilgilidir. Ayrıca lenf ve salgı bezleriyle birlikte, vücuttaki bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlar. Bu rengin enerjisi çok iyi bir kan temizleyici olduğu için, vücudun toksinlerden arınmasını kolaylaştırır. Doğal tedavi kulak, ağız, Göz, burun, sinüslerine yararlı koronoterapi lacivert renk beynin her iki yarıküresi arasındaki uyum, yine laciverdin oluşturduğu olumlu etkilerindendir. Bu renk, yüz ile ilgili (göz, kulak, burun, ağız, sinüsler gibi. ) tüm rahatsızlıkların tedavisinde, rahatlıkla kullanılabilir. Bunlara ek olarak, laciverdin yatıştırıcı ve dinlendirici yanından söz etmek de doğru olur. Bulunduğunuz ortamda veya kıyafetlerinizde laciverde gereğinden fazla yer vermenin yaratacağı olumsuz etkiler ise, yoğun bir depresyon hali veya toplumdan soyutlanmışlık duygusudur. Doğal tedavi kulak, ağız, Göz, burun, sinüslerine yararlı koronoterapi lacivert renk Sonsuzluk, otorite ve verimliliği ifade eder. Gücü, otoriteyi, ciddiyeti ve resmiyeti temsil eder. Üniformaların ve resmi kıyafetlerin çoğunda lâcivert vardır. Resmi kurumlar ve bazı firmalar amblemlerinde lâcivert ve tonlarını kullanır. Ciddi ve sorumluluk sahibi olarak bilinmek isteyen insanlar, lâciverti fazla tercih ederler.
Genellikle sesler arası ahenk, tını, nota ve renkler sanki birbirinin ayrılmaz birer parçası gibi yorumlandığı için, Cemre Müzik de bu konuda bir adım atarak, Dünyanın Renkleri Türkiye?de, Türkiye?nin Renkleri Dünya?da? sloganıyla hareket etmekte ve etnik, mistik, tasavvufi ve klasik Türk müziği dalında 18 ayrı CD çalışmasını ve İstanbul?un kültürel yerlerini tanıtan 6 video filmini, Türkiye?nin renkleri olarak dünyaya aşılamaktadır. Yine Amiate Records?un 60 yapımdan oluşan tüm dünya müziklerini de, dünyanın renklerini Türkiye?ye taşıyarak yapmaya çalışmaktadır
İsterseniz bu birlikte paylaşacağımız makalenin içinde; yaşadığımız şu hayata, giydiğimiz elbiselere, seçtiğimiz renklere, içinde olduğumuz iş dünyamıza, arkadaşlarımıza, onların evlerine, kuracağımız ilişkilere, yalnızca renklerin gözüyle, renklerin kokusuyla, renklerin diliyle bakalım bir kez de. İnanın böylesi bir bakışı biz çok seviyoruz. Umudumuz o ki siz de çok sevecek ve hoşlanacaksınız!..
O halde haydi gelin hep birlikte renklere dokunmaya ve renklerin dünyasından hayatı anlamaya, hissetmeye çalışalım. Bilindiği gibi temel renkler olan mavi, kırmızı ve sarı herhangi bir rengin karışımı ile elde edilemezler. Bu üç renk genellikle diğer bütün renklerin üretilmesine kaynaklık yapar. Ara renkler ise temel iki rengin karıştırılması ile oluşturulur. Kırmızı + Sarı = Portakal rengini, Mavi + Kırmızı = Mor rengini, Mavi + Sarı = Yeşil rengini ortaya çıkarır. Orta renkler ise temel ve ikincil renklerin isimlerinin birlikte kullanılmasıyla ifade edilir. Renkleri yaşanılan hayat bağlamında yorumlayan Terörle Mücadele Daire Başkanlığında görevli Psikolojik Harekat Uzmanı Necati Alkan: Neden yalnızca siyah rengi kullanarak bir cehennem resmi çiziyorsunuz? Oysa ben, gökkuşağındaki bütün renkleri kullanıyor ve elimdeki boyalarla, rengarenk, cıvıl-cıvıl, ışıl-ışıl bir cennet resmi çiziyorum. Çizdiğim bu tablonun içerisinde ben mutlu/huzurlu yaşarken, dileyen herkesi de burada yaşamaya davet ediyorum demektedir. Aynı Kayserili bir iş adamına; 2 X 2 kaç eder?? diye sorduklarında, tebessüm ederek alırken mi verirken mi gülüm?? biçiminde karşı bir soruyla, yani rakamsal grilik içinde kalan bir yanıtlama ile yaptığında olduğu gibi. Kanımızca, siyah ve beyaz kolay olmayan renklerdir. İnsanları fazlasıyla yorar. Gri ve grinin tonları ise insanı fazla yormaz ve mücadele etme düşüncesi uyarmaz. İticilikten daha çok; esnekliği, iddiasızlığı ile dikkatleri çeker denilebilir.
Aslında Çandar?ın yukarıdaki bu anlatımı gökkuşağındaki her rengin, hem de farklı farklı renklerin birlikte bulunmasının güzelliğine/gerekliliğine parmak basmaktadır, Aynı bizim Galatasaray taraftarı olmamıza karşın; sarı-lacivertli Fenerbahçe?nin şampiyon olmasını kutlamaktan da haz aldığımız gibi. Çünkü tutkulu bir sarı-kırmızılı olmak, sarı-laciverte ya da bordo-maviye veyahutta siyah-beyaza saygı göstermemizi hiç de engellemiyor engellememelidir. Hem sarı-lacivert olmasa, sarı-kırmızının da hiçbir önemi ve anlamı kalmaz. Ayni şekilde siyah-beyaz ve bordo maviler yoksa, sarı-kırmızının hiçbir değeri olmayacaktır. Kanımızca, tek bir renkten oluşan yalnızca iki ayrı takımın var olması, Bunun aksi ise, yani çok renkliliğin?, çok sesliliğin? olduğu devletler ise, demokratik ülkeler, özgür toplumlardır. Zaten haki? rengin yeşil?e hem de büyük harflerle yazılarak ete kemiğe büründürülmüş? bir Yeşil?e dönüşebileceğini de Türkiye örneklemesiyle, Susurluk kazası ve Hizbullah vahşetleri sonrasında da görmedik mi? Ya da; vallahide billahi de hiç görmedik?, hiçbir şey görmedik? değil mi? Yani neyin görülüp görülmeyeceğinin bile; yasalarla, tüzüklerle, yönetmeliklerle, genelgelerle, yönergelerle, belirlendiği bir ülkede, elbette görülecek olan bir şeylerde hiçbir zaman görülmez görülemez aslında. Kanımızca böylesi şeyler yalnızca rüyalarda görülür ve böylesi rüyalara da kabus adı verilir. O kadar işte! Şimdi de ele aldığımız konuyu bir fıkra ile zenginleştirerek yola devam edelim. Sovyetler Birliğinin dışa böylesi açılmadığı ve bir bütün halinde olduğu dönemlerde, Sovyet yurttaşlarından bir tanesi Lenin?e geri zekalı? diye hakaret eder. Adamı apar topar mahkemeye çıkarırlar ve hakim adama 20 yıl hapis cezası verir. Mahkemenin 20 yıl hapis cezası verdiği kararının gerekçesinde ise şunlar yazılmaktadır. . verilen 20 yıl hapis cezasının 6 ayı devlet büyüklerine hakaretten, 19 yıl 6 ayı ise devlet sırlarını açığa vurmaktan. dır.
Renkleri anlatırken bile politize olmuş değerlendirmelerin içine dalmanın verdiği dayanılmaz zevkin ve aydınlanma(ma)nın oluşturduğu hafiflik içinde, yeniden makalenin merkez konusu olan renklere dönersek; yerküreyi çevreleyen dominant renklere göz gezdirmemizde yarar vardır. Ormanlar koyu yeşildir hep. Yeni yetişen otlar ve fidan ağaçlar ise açık yeşil. Gökyüzü ise uçsuz bucaksız bir şekilde açık mavi. Peki ya gece? Gök yüzündeki renklerle dans eden hareketliliği inceleyecek olursak, bulutlu açık mavilerin koyu maviye, koyu mavinin laciverte ve gündüzün en yakın olduğu an, gecenin en karanlık olduğu zamandır? anlatımıyla ifade edildiği şekliyle en siyaha ulaştığı anların bileşkesi. İşte bu en koyu siyahın olduğu an, aynı zamanda aydınlığın geldiği anın başlangıç noktasıdır da aslında.
Güneş ise sıcaklığını hissettirdiği oranda sarıdır, hem de alabildiğine sarı. Bu nedenle de geçiciliği anlatımındaki gibianlatımı ile ifade edildiği gibi. Her gün yenilenen bu sancılı doğum ile birlikte; karanlığı kovma ve zor olan bir şeyi başarma söz konusudur sanki. Güneşin doğuşu nasıl sancılı ise, batışı da aynı onun gibidir aslında. Hem de her gün iki kez yaşanılan anlamlı, bir sancıdır bu Güneş, Nemrut’a çıkan herkesi kendine gebe bırakıyordu. Var olduğundan beri doğmayı hiç aksatmayan güneşe artık bir güneş doğurmak da bizim boynumuzun borcu.
Nemrut, adı gibi zalimce uzaktır yerden. Ama bu 2150 metreye tırmandığınız zaman bu durum zulüm olmaktan çıkar, armağana dönüşür. Çünkü zirvede bir hazine seni bekler. Güneş her sabah hazineye bir altın taç ekler. Binlerce yıldır bu böyledir İyi de bunlar kitap bilgisidir. Bilgiyi yaşamak gerekir. Amaç, güneşin doğuşuna ermekse, yola geceden çıkılır. Kahta’dan bir arabaya binilir, bir buçuk saat dağın karnında gidilir. Sonra inilir, bir yarım saat zirveye yürünür. Dağ karanlığı ile gece ayazı, yıldızları buğulu üzüm salkımlarına dönüştürür. Tırmandıkça susarsın. Susadıkça ağzına bir yıldız tanesi atarsın Tabii karanlıktan korkanlar geride kalırlar. Dağın eteklerindeki kahvede havanın alacalanmasını beklerler. Onlar tırmanırken bastıkları yerleri görmek isteyeceklerdir. Gece kuşu olup zirveye uçmak isteyenlerse yollarına devam edeceklerdir. Karanlık onların bedenlerini yutsa da, ayak seslerine dokunmayacaktır. Ayak seslerinin milliyeti yoktur. Kaygan taşlar, ayakların Alman, Amerikan, İsviçreli, İngiliz, İtalyan ya da Türk oluşuna göre ses çıkarmaz. Rüzgar da ayrımcılık yapmaz, dünyanın bir ucundan kalkıp gelen yabancı konuklarla, ev sahiplerinin yüzünü aynı şiddetle keser. Uğultusunu bütün kulaklara eşit dağıtır. Yaza güvenip ince giyinenlere hiç acımaz.
Güçsüz ve sakat bacaklarla, yaşlı kalplerin imdadına katırlar yetişir. Katır sırtında bile olsa zirveye ulaşmaya can atanlar nedense hep yabancıdır. Cefayı sefaya dönüştürmenin bedeli iki-buçuk milyon liradır. Katırcı Yasin’in aklı bunu almakta zorlanır. Gerçi bizim ekmek paramız ama gecenin ikisinde yollara düşmeye bence değmez. Adam 85 yaşında, katıra bile zor tutunuyor. Gavuristan’ından kalkmış gelmiş, bu yaştan sonra güneşin doğuşunu Türkiye’den izlesen ne olur, izlemesen ne. Çok meraklıysa güneşi kendi memleketinde doğursun. Bir koleksiyoncu olan yaşlı adam ise farklı düşünmektedir Yasin?den. Çünkü o, bir güneş doğumu koleksiyoncusudur. Belleğine dünyanın her köşesinden bir doğuş kazımıştır. Sıkıntılı günlerinde onları hafıza albümünden çıkarır, yeniden yeniden seyrederek rahatlar. Dünyanın bu sekizinci harikasının üstüne güneşin nasıl doğduğu parçası eksik kalmıştı, şimdi tamamlanacak? der. Katırcının ise aklı iyice karışır. Tepeye vardığınızda ortalık ağarmaya başlamıştır. Bütün yıldızlar ışıktan kaçmıştır. Yeni günü beklemeye yalnız iki yıldız dayanabilmiştir. Güneşin gelişine daha yarım saat vardır. Kıvrımları yavaş yavaş belirginleşen heykeller, bu sabahın dağcılarını seyre dalar. İnsanlarla heykellerin bakışması olağanüstüdür. Alaca aydınlığın gölge oyunları, heykelleri insanlaştırır, insanları heykelleştirir. Ben böyle mistik bir manzara görmedim? diye bağırır birisi.
Doğuş yaklaştıkça herkes platform üzerinde yerini alır. Kameralar, fotoğraf makineleri hazırlanır. Ama güneş bir türlü doğmaz. Güneş belki Önce Doğu Toros sıradağlarının ihtişamına bakın? der. 2 bin metre aşağıda uzanan ovanın, Fırat’ın geçitleri ve Atatürk Barajı’nın göletleriyle süslenen sükunetine dikkat çeker. GAP’ın çevre illeri nasıl da sahil yerlerine dönüştürdüğünü hatırlatmak ister. Gözler iki dağ arasındadır ama güneşin acelesi yoktur. Güneş ihmalci de değildir. Evrendekilerin en dakiğidir. Ama bu seyir terasında, gözlerini güneşin çıkacağı iki dağın arasına dikenler her nedense ayıp eder: Hadi ya, niye doğmadı güneş hala?? Hani 5’te doğacaktı?? Belki rötar yapmıştır? Lastiği patlamıştır. Doğsa da gitsek artık, çok üşüdüm. Çene yarıştırmaktan, güneşin gönderdiği öncü ışık oyunlarını bile göremezler. Halbuki önce beş ton kızıl gerilmiştir ufka. İki soluk alımının ardından kızıllar kaçışmış, yerini 5 ton kayısılar, 7 ton portakallar, 9 ton limonlar almıştır. Işık, dağları bir griye, bir yeşile, bir mora boyamıştır. Gözlerimiz bunların hangi tonuna yetişeceğini bilemez. Renkler, havadaki kokuları bile değiştirmiştir. Karanlıkta başka kokan dağ çiçekleri, ışığı yedikçe kendine yeni kokular seçmeye başlar. Güneşin doğmasından hemen önce; dağ, taş, börtü-böcek taptaze yeni bir gün kokmaya başlarlar.
Görünmez bir el sanki güneşi düştüğü kuyudan çıkarmaya çalışır. Altın küre, milim milim yukarı taşınır. Son bir gayretle dağların arasından kurtulur ve göğe asılı kalır. Güneş seyircileri? arkalarını ona hemen döner. Dağdan inmeye dururlar. Bir kısmı heykellerle fotoğraf çektirme yarışına düşer. Kuşların bu doğuşa nasıl eşlik ettiğini duymazlar bile. Tabii ilk ışıklarla birlikte Toroslar’ın geceliklerini çıkartıp günlük giysilerini nasıl giyindiklerini de göremezler. Öndeki sıra dağların elbisesinin yeşil, kahve ve bej, arkadakilerin ise gri, mor ve Enerjist masör Emre Karakaya (0534 519 90 01) olarak masaj yaparken terapi konusunda Doğal tedavi kulak, ağız, Göz, burun, sinüslerine yararlı koronoterapi lacivert renk olduğunu da. Kalabalığın mevzilendiği platformdan uzakta, kayaların arasında, yalnızlıklarını koruyan bir köşe bulup, güneşi sükunet, hayranlık ve saygıyla seyredenler de vardır tabii Onlar dinlerken yaşadıkları anın ihtişamını sanki kuşanmış gibidirler. Coşku, dillerine şiir olarak vurur. İçinde güneş geçen bütün şiirler birer çiğ damlası gibi heykellerin üstüne düşer Güneşe bir süre çıplak gözle bakabilmek, içindeki ışık şelaleriyle yıkanmak müthiştir. Sürekli bakınca güneşe, içinden bir sürü başka güneşler doğuyordur sanki. Güneş biraz yükselince dağın batı terasına doğru yönelir, tam o sırada insan, en az güneşin doğuşu kadar etkileyen başka bir manzara ile karşılaşır. Güneşin ışıkları, dağın gölgesini ovaya düşürmüştür şimdi. Nemrut’un sivri zirvesi 30-40 km’lik bir mesafeye, dev bir üçgen halinde yayılmıştır.
Soğuk hâlâ titretir. Ben battaniyelerine sıkı sıkı bürünmüş insanları izlerken, güneşin çıplak heykelleri bir battaniye gibi sarıp, Siz de üşüdünüz mü?? diye sorduğunu, onların tahrip olmuş bedenlerini teselli ettiğini hayal ettim. Oysa şiirselliğin bu kadarı akla zarardır. Meğer güneş, dünyanın 8’inci harikası olarak nitelenen ve UNESCO tarafından da dünya kültür mirası listesine alınan bu heykellerin düşmanlarından biriymiş. Güneşin, rüzgarla işbirlikçiliği; heykelleri tahrip ediyormuş. Yağmur ve kar suyunun etkisiyle su alan heykeller gündüz deli gibi yanmaya, geceleri çılgın gibi titremeye dayanamıyor, genleşip patlıyormuş. Böyle giderse birkaç yıl sonra toz-toprak olup bitecekmiş Kuşku ve umut arasında sallanan kalbimi Kahta’da bıraktım. Ve anladım: Güneş, Nemrut’a çıkan herkesi kendine gebe bırakıyordu. Var olduğundan beri doğmayı hiç aksatmayan güneşe, bir güneş doğurmak bizim de boynumuzun borcuydu.
İnsanı renklerle yudumlamak Güneşin rengarenk olan doğumunu cümleleri ile içimize sindirdikten sonra, şimdi de maviliklere doğru bir göz gezdirelim isterseniz. Okyanuslar ve denizler hep mavi mavi masmavidirler. Önce cam gibi parlak, berrak, temiz bir mavi. Derinlik arttıkça koyu mavi ve en derin olan yerlerde, yani ışığın bile girmek için okyanustan izin almasının gerektiği yerlerde ise, alabildiğine gizemli ve belki de ürkütücü olan mavinin siyahlığı, masmavi bir siyahlık ya da koyu lacivertlik söz konusudur. Aynen camın beyaz olmasına karşın, üst üste koyulan beyaz camların sonradan yeşile çevrilmesi ve arkasını göstermeyen ve görüntüyü yansıtan bir ayna parlaklığı biçimine dönüşmesinde olduğu gibi. Aslında yeşil ve mavi renkler, suyun serinliği ile gök yüzünün derinliğini bize telkin etmektedirler. Bu nedenle huzur ve rahatlık hissi veren bu renkler, eşyaları olduklarından küçük ve uzak gösterirler. Mavi ve yeşilin koyulaşması ise; ürkütücü derinliğe, büyüklüğe ve belki de korkudan/endişeden doğacak olan sıkıcılığa da kapı açabilir zaman zaman.
Dağları boyayan ressam, genellikle kahverengi ile özdeşleştirir o yükseklikleri. Dağ ne kadar yüksek olursa olsun yol onun üzerinde geçer? diyen Yunus Emre de; belki, uzun ince bir uğraş? sonucu kolaylıkla kahverenginin üzerinden aşacakların öğretmenler olduğunu ifade etmektedir. Toprak da kahverengi ile ifade edilir hep. Orta Doğu ülkelerinde toprak gibi sessiz ve örtücü olan insanlara Toprağın babası? anlamında Ebu Turap? derler! Kahverengi toprak değil midir bütün kirlerimizi örten, ölülerimizi sarıp sarmalayan ve içine alan sonsuza dek. Yediklerimizin yetiştirilme merkezi de topraktır her zaman. Gözünü toprak doyursun? demez miyiz kızdığımız aç gözlülere Kan kırmızı diye satılır karpuz ve domates pazarlarda. Hem de her domates satıcısının, pazar yerindeki tentesinin genellikle kırmızı olması ile tam da bir uyum içinde.
Kanımızca, renkler hiçbir şekilde bireyi ikincil derecede bırakacak kuvvette olmamalıdır. Renkler kişinin cilt rengine, vücut yapısına, kişiliğine ve kendi özelliklerine göre seçilmelidir. Elbette bu seçim yapılırken güzel olan taraflar ortaya çıkarılmalı, buna karşılık aksaklık gibi algılanabilecek olan noktalar da renk oyunları ile gizlenmelidir. Parlak olan renkler resmi olmayan partiler ve spor kıyafetler için uygunken; yumuşak, koyu ve mat renklerin ise resmiyet hissi uyandırdığı bilinmelidir. Yolculuk sırasında, sokaklarda salaş bir şekilde dolaşırken veya polisin bir kişiyi sivil olarak takip ettiği durumlarda; elden geldiğince az dikkat çeken ve yumuşak renklerle uyum sağlamış bir kıyafetin seçilmesinde sayısız yararlar vardır. Renkler her zaman kişiliği tamamlamaktadır/tamamlamalıdır. Bir kişi hakkında değerlendirme yaparken, onun kullandığı renkleri gözlemleyerek genellikle doğru bir fikir sahibi olabiliriz. Dinamik, canlı bir kimse, canlı ve parlak kontraslarla kendini ortaya koyarken, daha az canlı olanlar ise yumuşak renklerle uyuşurlar.
Yukarıdaki bu genel değerlendirmelerimizden sonra, şimdi de polisin amir ve memurlarının, daha etkin bir iletişim kurmaları bağlamında, her rengi ayrı ayrı ve biraz daha derinlemesine incelemeye çalışalım. Kanımızca, polisin etkin iletişiminde, kurulan ilişkilerden her zaman haklı çıkması ya da haklı olması başlı başına nihai bir amaç değildir. Aksine polisin her iletişiminde ve kurduğu ilişkilerinde mutlu olunması ve istenilen sonuca kavuşulmasına çalışması, gerçekten de en önemli bir anahtar unsurdur ki, renklerin dili de bu anlamda katalizör görevi gören bir olgudur.
Şimdi bu makaleyi okuyan herkes bir an için kendisini bir holding sahibi olarak düşünsün ve kendi şirketine bir güvenlik müdürü alacak olsun. Gazetelere bu konuyla ilgili günlerce verilen ilanlardan sonra, başvuru yapmış kişilerle bire bir yapılan görüşmelerde şu masum soruyu yöneltiliyor olsun; Sizin CVnizi inceledik. Gerçekten de başarılı bir insansınız. Sizi güvenlik müdürü olarak şirketimizde görmek isteriz. İlk planda da 5000 dolar bir aylık vereceğiz. Ayrıca size bir de 2000 model BMW araba vermeyi düşünüyoruz. Bu makam arabası şeklinde değil de, sizin kendinizin süreceği, sürekli sizde kalacak olan ve fakat bütün masraflarının şirketçe karşılanacağı bir araç olacak. Acaba ne renk bir araba isteriniz. Oldukça masum bir şekilde sorulmuş olan bu soru, aslında soruyu yanıtlayacak olan kişinin karakter tahlilinin yapılmasına aracılık edecek olan, profesyonelce hazırlanmış bir (puşt) sorudur. Ve verilecek her yanıta göre, farklı farklı değerlendirmelerin yapılması söz konusu olur denilebilir dedikten sonra şimdi de gelin renkleri tek tek incelemeye başlayalım.
indeks: Akciğer, stres, kas, Doku, Enerji, Ezoterik, çarka, Homeopatik, Nefes, pranayama, color, Renk Meditasyonu, Renk terapisi, sanat terapisi, alternatif tedavi, Color therapy, art therapy,
.
.
—–
—–
—-
.
Bilgi kaynaklarımız:
www.enerjistmasor.comUYARI:
Sitemizde hastalikları teşhis tedavi etmek ile ilgili 1219 sayılı Tababet Kanunu’na göre sadece doktorların görevi olduğu bilinciyle, web sitesinde yer alan bilgiler sağlıklı ve yararlı yaşama hakkında bitkisel doğal tavsiye niteliğinde olup paylaşımlar ve konularımız tavsiye ettiğimiz ürünlerimiz ilaç değil, yaşama yararlı besin destek ürünleridir. Tedavi veya hekim tedavisi yerine geçmez. Paylaşılan metinlerde ve Kürlerin içerisinde geçen bitkilerin kullanımından önce, özellikle adı geçen bitkilere alerjiniz olup olmadığını doktorunuza kontrol ettirdikten sonra kullanmanız tavsiye olunur. Yaşama sağlıklı, afiyet içinde, yararlı yaşamanız dileklerimizle…
—–
—–