Lacivert Renk Ruh ve Sinir Bozukluğuna Tedavidir.-3

Lacivert Renk Ruh ve Sinir Bozukluğuna Tedavidir-3

Ülkemizde hekimlik yetkisi olmayan dolayısı ile psikiyatrik hastalıklara tanı koyma ve tedavi etme yeterliliği ve ehliyeti olmayan çeşitli meslek gruplarına üye birçok kişi istenmeyen sonuçlar doğuracak tanı ve tedavi uygulamalarına girişmekte, bu durum halk sağlığını tehdit etmektedir. Konu ile ilgili yasal düzenlemeler olmasına karşın yetersiz denetim, kimi basın yayın kuruluşlarının bu kişi ve kurumları sorumlu yayıncılık anlayışı ile bağdaşmadığını düşündüğümüz programlarla kamuoyuna tanıtmaları sorunun boyutlarını daha da büyütmektedir. Türkiye Psikiyatri Derneği bu konuda basını ve kamuoyunu bilgilendirme sorumluluğu hissetmektedir. Ülkemizde, toplumun birçok kesiminde Ruh ve sinir bozukluklarına iyi gelen doğal şifa Kronoterapi lacivert renk sorunlarla uğraşan meslek gruplarının tanımlaması yeterince bilinmemektedir. Örneğin sıklıkla psikolog yada psikiyatrist kavramları aynı anlamda kullanılmaktadır. Bu kullanım ile aslında aldıkları eğitim olarak çok farklı olan iki grup birbirine karıştırılmaktır. 2006 yılında Gaziantep’te 500 kişi üzerinde yapılan bir araştırma sonuçlarına göre araştırmaya katılanların %56.6’sı psikologları konuşma yoluyla, psikiyatristleri ise ilaçla tedavi eden kimse olarak değerlendirmiştir.

Tüm dikkatinizi dalak bölgenizde toplayın ve Ruh ve sinir bozukluklarına iyi gelen doğal şifa Kronoterapi lacivert renkrengi soluyun.  Biraz daha aşağı inip kırmızı ışıkla çevrelendiğinizi düşünüp bu rengi soluyun.  Bu renk sizi sağlamlaştırır,  dayanma gücünüzü arttırır.

Son olarak vücudunuzu beyaz bir ışık fanusunun içinde hayal edin ve beş kez nefes alıp verin.  Biraz daha aşağı inip kırmızı ışıkla çevrelendiğinizi imgeleyin.  Renklerle tedaviye kromoterapi adı verilmektedir.  Çok eski çağlardan beri doğu kültüründen yaygın olarak kullanılan kromoterapi günümüzde batı dünyasında da etkili olara kullanılmaya başlanmıştır.  Her rengin vücutta Chakralarda karşılığı bulunmaktadır.  Chakralar vücudun enerji merkezleridir ve modern tıpta yerleri endokrin sistemi bezlerine denk düşmektedir.  Chakralardaki enerji dengesizlikleri sağlık sorunlarına yol açmaktadır.  Bu dengesizlikleri düzeltmek için ilgili chakranın renklerinden faydalanılmaktadır.  Tedavide uygun rengi ışık halinde vücuda vermek,  uygun renkli bir taş taşımak yada uygun renkle meditasyon yapmak gibi çeşitli yöntemler kullanılır.  Ayrıca kıyafetlerinizi ve bulunduğunuz ortamı sağlık sorununuzla ilgili renkle ilgili düzenleyerek ilginç sonuçlarda alabilirsiniz.  Eski Hint terapisine göre doğru renkte giysiler giymek ve doğru renkte aksesuvarlar kullanmak kendinizi iyi hissetmenizi sağlıyor.  Hatta,  hayatınızın fırsatını bile bu şekilde yakalayabilirsiniz.  Biraz şansa mı ihtiyacınız var? Bunu kırmızı bir kazak giyerek,  bir portakal yiyerek ya da elmas bir yüzük takarak sağlayabilirsiniz.  Hint geleneğine göre hayatınızda şans yaratmak ve aynı anda mutlulukla sağlığı teşvik etmek çevrenizde hangi rengin hakim olması gerektiğini bulmanıza bağlı.  “Bir insanın kendini iyi hissetmesi chakra’larına (insan vücudundaki yedi ana nokta) veya vücut ve buna bağlı fizik enerjisine bağlıdır” diye açıklıyor The Indian Luck Book (Hint Şans Kitabı)’nın yazarı Monisha Bharadvvaj.  “Her chakra negatif ya da pozitif titreşimleri çeker ve özel bir renge bağlıdır.  Bu rengi giymek sizin daha dengeli,  mutlu,  kontrollü olmanıza yardımcı olur ve buna bağlı olarak dışarıdan aldığınız tepkileri de etkiler.  “Kıymetli taşların gücü de aynı şekilde işler.  “Kıymetli taşlar chakra’lar üzerinde etkisi olan elektromanyetik enerji yayar, ” diyor Monisha.  “Renklerine ve etkilenen chakra’ya göre kıymetli taşlar canlılığı arttırabilir,  olumsuz etkileri önler,  sağlığı korur,  kazaları önlemek için gerekli enerjiyi verir ve gelişmeyi hızlandırır.  ” Öyleyse kullandığımız renklere dikkat edelim.  Giydiğiniz Renkler Chakra’larınızı,  Mutluluğunuzu ve Ruh Halinizi Etkiliyor.  Bir an için her şeyin aynı renkte olduğunu hayal edelim.  Renklerin dünyasına alışmış bizler için,  bu durum,  ne kadar sıkıcı ve zor olurdu.  Bu durumda cisimleri ayırt etmemiz zorlaşır,  canlıların ve tabiatın güzelliği oldukça azalırdı.  Trafik işaretleri,  kılık kıyafetler,  kullandığımız eşyalar bize çok az şey ifade eder,  kısacası günlük hayat,  her şeyiyle birbirine karışırdı.

Hayatın renklerini görebilmek Yüce Yaratıcı’nın insana verdiği önemli bir nimettir.  Üzerine ışık düşen bütün varlıklarda bir renk meydana gelmektedir.  Bizim görebildiğimiz her bir madde,  yapısına bağlı olarak emdiği veya yansıttığı ışıkların dalga boylarının beynimizdeki algılanmasına göre bir renge sahip olur.  Rengi olmayan bir cisim yok gibidir.  ”Renksiz” olmak bile bir rengi ifade eder.  Işık,  göz ve renkler arasındaki bağlantı ve uyum,  Yaratıcı’nın birliğini gösterir.  Karanlıkta göremediğimiz bütün renkler ışıkla birlikte ortaya çıkar.  Güneş ışığı içinde yedi renk ve onlardan oluşan milyonlarca renk tonu gizlidir.  Bütün varlıklar,  insanın fıtratına uygun renklerle donatılıp süslenmiştir.  Hikmet penceresinden bakıldığında,  kâinattaki bütün renklerin bir vazifesi vardır.  Algılayabildiğimiz renkler,  insanın düşüncelerine,  duygularına,  davranışlarına ve zindeliğine tesir eder.  Günümüzde renklerden nasıl istifade edilebileceğine dair araştırmalar yapan enstitüler vardır.

Sabahları güneş,  dünyamızı aydınlatmaya başladığında yeryüzünde renkler de kendini gösterir.  Renkler,  yeni bir günün ve hayatın başladığının habercisidir.  İnsanda uyku-uyanıklık hallerinin düzenlenmesinde,  epifiz bezinden salgılanan melatonin hormonu vazifelendirilmiştir.  Gözler kapandığında ışık ve renklerle olan bağlantı kesilir.  Işığın kaybolmasıyla birlikte melatonin hormonu da salgılanmaya başlar.  Beden uykuya dalar ve uyku sonunda vücut dinlenmiş olur.  Uyku getirici melatonin hormonunun miktarı sabaha karşı azalır.  Gözler tekrar açıldığında,  ışık ve renklerle insan tekrar buluşur.  Güneş ışığının rengini insan,  açık sarı olarak algılar.  Sarı,  zihni uyarıcı bir renk olduğundan,  gün ışığı ile birlikte zihnimizin çalışma hızı ve verimliliği artar.  Bu yüzden sarının bulunduğu çalışma ortamları zihnin uyarılmasına yardımcı olur.  Gökyüzü,  maviye boyanmış gibidir.  Mavi,  insanı sakinleştiren ve huzur veren bir renktir.  Denizleri ve gökyüzünü seyretme,  stresin azalmasına ve insanın gevşemesine vesile olur.  Güneş ışığını az alan ülkelerde,  kapalı havalar,  insanların ruh dünyasına mlenfî tesir eder.  Bu iklimlerde başka sebeplerin de bir araya gelmesi ile intihara teşebbüs,  güneşi bol iklimlere göre daha yüksektir.  Gökyüzünün rengini bir an için kırmızı olarak düşünelim.  Kırmızı bir atmosferin olduğu dünyada insanlar sürekli kırmızı ile uyarılacaktır.  Kırmızıyı yoğun ve uzun süreli algılayan insan,  gergin ve sinirli bir ruh hali sergiler.  İnsanlar kırmızı bir gökyüzü altında yaşamak mecburiyetinde kalsalardı,  zamanlarının çoğunu dış mekânlar yerine,  iç mekânlarda geçirmeyi tercih edeceklerdi.

Koruyucu kalkan olarak renkler Canlılar tesadüfî olarak değil,  hayatları korunacak şekilde boyanmıştır.  Çalılıklar arasında ilerleyen bir ceylanın mor olduğunu düşünelim.  Bu durumda ceylanlar,  düşmanları tarafından kolaylıkla avlanabileceğinden nesillerini devam ettirmede zorlanacaklardı.  Toprak üzerinde yaşayan hayvanların birçoğunun renkleri,  bu yüzden tabiatta bulunan bitkilerin ve toprağın renklerine benzer.  Dikkat çekici ve göz alıcı renklerin kuş ve balıklarda daha fazla olması,  renklerin hayatı korumada rol aldıklarını destekleyen bir tespittir.  İnsanda var olan renkler de hayatı korumaya yöneliktir.  İnsan kanı kırmızıdır.  Kanın renksiz bir sıvı (misal olarak su gibi) olduğunu bir an için düşünelim: Bu durumda birçok kanama sonradan fark edilir,  bu da insan için tehlikeli sonuçlar doğururdu.  Ateşe sarı renk veren Sonsuz Kudret,  bu şekilde ateşin hemen fark edilmesini ve onun tehlikelerine karşı tedbir alınmasını kolaylaştırmıştır.  İnsan kanının kırmızıyla,  ateşin sarıyla renklendirilmesi tesadüfî değildir.  Çünkü renkler içinde kırmızı ve sarı uyarıcı ve dikkat çekici renklerdir.  Renklerin günlük hayatı kolaylaştırıcılığı Ayırt etme,  sınıflama ölçüsü olan ve hayatı kolaylaştıran renkler,  günlük hayatın her alanına girmiştir.  Bazı renkler (siyah,  beyaz veya sarı) toplumun etnik yapısını tarif eder.  Kılık kıyafetlerden,  ticarî hayattaki ürünlere kadar kullanılan renkler,  önemli mesajlar iletir.  Kullandığımız renkler,  bizlerden bazı mesajları çevremize iletir.  Renklerin şuuraltı tesirleri oldukça fazladır.  Misal olarak kahverengi tonların çok fazla kullanıldığı mekanlarda,  insanlar sıkılır ve uzun süre kalamazlar.  Bu durum kahverenginin insanda oluşturduğu şuuraltı bir tesirdir.  Odada uçan siyah bir şey görüldüğündeki tepki,  farklı renkte uçan şeyler görüldüğünde oluşan tepkiden farklıdır.  Ticarî hayatta,  firmalar,  ürünün üretiminde,  paketlenmesinde ve reklamlarında insan psikolojisini de hesaba katarak,  renklerdeki uyumu sağlamaya çalışırlar.  Sarı,  Ruh ve sinir bozukluklarına iyi gelen doğal şifa Kronoterapi lacivert renkve kırmızı,  sinir sistemini uyararak iştahın açılmasına yardımcı olur.  Fast-food restorantlar,  marketler,  göz alıcı renkleri kullanarak iştahın açılmasını ve fazla ürün satılmasını sağlar.  Üretici firmalar,  ürün renginin yaşa,  cinsiyete ve o toplumun kültürüne uygun renkler olmasına dikkat ederler.  Yaşadığımız şehirlerin renkleri,  iklime ve coğrafî özelliklere göre değişir.  Sıcak iklimlerde yaşayanların daha açık renk bina yaptıkları ve daha açık renk kıyafet giydikleri bilinen bir gerçektir.  Eğer çöllerde yaşayan kişiler sürekli koyu renkli kıyafet giyselerdi,  sıcaklık onlar için daha da çekilmez bir hâl alırdı.  Aynı şekilde binaların yüzeylerinin de mümkün olduğunca açık renk olmasına sıcak memleketlerde dikkat edilmektedir.  Soğuk iklimde yaşayan insanlara baktığımızda,  daha çok koyu renk kıyafetler tercih ettiklerini görmekteyiz.  Aynı şekilde bu ülkelerde (Rusya,  Kuzey Avrupa ülkeleri) daha çok koyu ve kapalı renkli evler tercih edilmektedir.

Renklerin insan psikolojisi ve davranislari üzerinde önemli etkileri olduguna dikkat çeken uzmanlara göre,  sevilen renkler ayni zamanda kisiligi de ele veriyor.  Psikiyatrist Nihat Kaya´ya göre,  son 10 yildir gelistirilmeye çalisilan kromoterapinin (renklerle tedavi) geçmisi ilk çaglara kadar uzaniyor.  Bu yöntemin islevini çesitli içimlerde ve sistemler içinde renkler kullanilarak kisilerin sinir sistemleri dengelemek ve böylelikle bazi hastaliklarin önüne geçmek olusturuyor.  Kromoterapide uygulanan baslica sistemler,  “hastalarin giysilerinin rengini degistirmek,  pencerelerinde ayri renklerde cam kullanmak,  lambalarin rengini farklilastirmak,  suyla belli renk birlesimi olusturmak” seklinde siralaniyor.  Kromoterapide renk dengelerinin yani sira meditasyon,  iyi beslenme,  uygun bir çevre düzeni gibi ayrintilar da önem tasiyor.  Kromoterapide renkler ve anlamlari ise söyle Renk,  bir ışık frekansının belli oranda yoğunlaşması sonucunda ortaya çıkar.  Renkler üç temel gruba ayrılır:

  1. Ana renkler grubu; kırmızı, sarı ve mavi.
  2. Ara renkler grubu; yeşil, Ruh ve sinir bozukluklarına iyi gelen doğal şifa Kronoterapi lacivert renk,  mor
  3. Ana ve ara renklerin karışımından meydana gelen gruptur.

Renklerin bir başka özelliği ise,  bilinç dünyasını en derin noktalarına kadar uyarma gücüne sahip olmalarıdır.  Her insanın renklere karşı verdiği tepki aynı değildir.  Bir insana huzur veren mavi renk,  bir diğerine soğuk ve itici gelebilir veya birine heyecan veren kırmızı,  bir diğerine hüzün yükleyebilir.  İnsanların renkten etkilenmelerini meydana getiren olgular,  kişilik oluşumları,  hayat koşulları ve bilinçaltında bastırılmış olan isteklerdir.  herkes kendine uygun olan rengi bilmeyebiir,  bazı insanlar hangi renkle barışık olduklarını bilirken bazıları ise bu konuda tamamen bilinçsizdir.  İnsanlar renk seçerken o rengin kendilerine getireceği yararı veya zararı düşünmezler.

Renk Bilim Nedir? Tarihte yapılan araştıtmalarda tapınaklardaki renklerden yola çıkarak eski Mısırlıların renklere ve renklerle yapılan şifaya çok önem verdiğini görmek mümkün.  Çin ve Hind uygarlıklarında da görülen benzer olgular şifacı din adamlarının,  insanın yedi katlı doğası ile güneş tayfının yedi rengi arasındaki bağlantıyı temel alarak,  bir renk bilim sistemi kurduları görülür.  İngiliz fizikçi Ishaac Newton,  karanlık bir odada güneş ışığının önce bir delikten odaya girmesini sağlamış,  sonra bu ışığın önüne bir prizma koyarak parçalanış halini bir beyaz perdeye aksettirerek,  yedi rengi elde etmiştir.  Newton,  beyaz perde üzerindeki renklerin bir sıra ile dizilişine Spektrum Solares (Güneş tayfı) adını vermiştir.  Daha sonra güneş ışığını meydana getiren renk tayfı üzerinde araştırmalarına devam ederek,  renk bilimini,  bir bilim dalı olarak ortaya koymuştur.  Newton’dan sonra Chevreul,  Helmhotz,  Young gibi fizikçiler ve de kimyagerler,  bu proje üzerine eğilerek çalışmaları hızlandırmışlardır.  Günümüzde fizik ve metafizik alanında yapılan araştırmalar,  renklerin bir terapi aracı olarak da kullanılabileceğini ortaya koymuştur.

Renk Terapisi Kaynağını güneşten alan ışık,  elektromanyetik enerjilerle doludur.  Bu enerjiler dünyadaki doğal hayatı devam ettirirler.  Bitkiler,  güneşten gelen enerjiyi yapraklarında bulunan klorofil sayesinde yakalar ve karmaşık moleküllere dönüştürür ki bu da bitkinin canlılığının devamını sağlar.  Işık eksik ve yetersiz olduğu takdirde,  canlılar yeterli hayat enerjisini alamayacaklarından kendilerini sağlıksız,  mutsuz ve sevgisiz hissederler.  Renk terapisi,  metabolizmada sağlıklı bir denge sağlamak için renk enerjilerinden faydalanma işlemidir.  Yapılan araştırmalara göre,  insanda bedeni kuşatan “Aura” ya da “enerji beden” adı verilen elektromanyetik bir alan vardır.  Bedeni saran bu enerji alanı,  ışık,  (renk) elektrik,  ısı,  ses,  manyetik ve elektromanyetik etkiler ile sürekli olarak etkileşimdedir.  Vücudu saran enerji alanı içinde yedi adet de,  çakra adı verilen,  her biri ayrı renge sahip olan enerji dağıtım merkezleri vardır.  Çakraların fiziksel bedene doğrudan bağlı oldukları tek yer,  salgı bezleri ve omurga sistemidir.  Enerji merkezleri vasıtasıyla emilen enerjilerin vücuda yayılması,  dolaşım ve sinir sistemlerinin yardımıyla gerçekleşir.  Böylece tüm organlar,  dokular ve hücreler enerjilerden eşit olarak faydalanır,  insanı ayakta tutan bütün bu sistemler ve organlar,  belirli renklere karşı duyarlıdır.

İnsanın içinde bulunduğu duygusal değişiklikler çakralarda enerji dengesizliği meydana getirir.  Bu durumda,  belirli bir rengin fazlalığı veya azlığı söz konusudur ki çakraların dengesiz çalışması fizik bedende hastalıkların doğmasıne neden olur.  Renklerin çevrelerine yaydıkları titreşimler,  vücudun elektromanyetik ışınımıyla doğrudan bir etkileşim içindedir.  Bu titreşimler çakralar tarafından emildikten sonra,  direkt olarak omurgalara iletilir ve omurgalara ulaşan bu enerji dolu titreşimler,  sinirler yardımıyla gerekli organlara ve dengesi bozulan sistemlere taşınır.  Bu sayede fiziksel rahatsızlıklara yol açabilecek olan duygusal ve zihinsel şikayetler en aza indirilir.  Renklerle tedavi üzerinde çalışırken karşılaşılan en büyük sorun ise,  ihtiyaç duyulan renklerin belirlenmesidir.  Her rengin bir de tamamlayıcı rengi vardır.  Renk terapisinde renkler tek başına kullanılabileceği gibi tamamlayıcı renklerile de kullanılabilir.  .  Renklerin bilinçsiz olarak kullanılması gerekir.

Renklerin gizemli dünyasını öğrenmek istiyorsak önce ışığın ne olduğunu anlamamız gerekir.  Işık,  şekli ve rengi oluşturan,  bir tür elektromanyetik enerjidir.  Güneş tarafından çeşitli dalga boylarında üretilen bu enerji,  cisimlerden yansıyıp,  gözümüz tarafından algılandığında,  ışığı görmüş oluruz.  Aslında çevremizde bulunan ve görebildiğimiz her şey,  ışığın yansımasıdır.  Işık bir cisme çarparak yansıma yapana dek,  gözümüzle görebilme olanağımız yoktur.  Renk ise,  ışığın ayrılmaz bir parçasıdır.  Işık,  değişik dalga boylarına dönüştüğünde,  emildiğinde veya kırıldığında çeşitli renkler ortaya çıkar.  Bu tıpkı bir prizmayı güneş ışığına doğru tutmaya benzer.  Ne var ki gökkuşağını oluşturan renkler,  renk tayfının küçük bir bölümüdür.  Gerçekte her rengin bir çok tonu ve çeşidi vardır.  Her rengin kendine has bir emme ve yansıtma özelliği mevcuttur.  Cisimler ise,  güneş ışığını oluşturan renkleri kendi özelliklerine bağlı olarak,  emer ve yansıtırlar.  Örneğin: sarı bir elbise,  bütün ışığı emer,  sadece sarı rengi ayırıp yansıtır.  Biz de o elbiseyi sarı olarak görürüz.

Renk,  bir ışık frekansının belli oranda yoğunlaşması sonucunda ortaya çıkar.  Renkleri üç temel gruba ayırabiliriz.  Birincisi; kırmızı,  sarı ve mavi’nin bulunduğu ana renkler grubudur.  İkincisi,  bu üç rengin çeşitli kombinasyonlarda biraraya getirilmesi sonucunda oluşan gruptur.  Örneğin: Sarı+mavi=Yeşil,  Kırmızı+sarı= Ruh ve sinir bozukluklarına iyi gelen doğal şifa Kronoterapi lacivert renk,  Kırmızı+mavi=Mor gibi.  İlk gruptaki renklerle,  ikinci gruptaki renklerin karıştırılması sonucunda ise,  üçüncü grup renkler oluşur.  Renklerin bir başka özelliği ise,  bilinç dünyamızın en derin noktalarına kadar uyarma gücüne sahip olmalarıdır.  Her insanın renklere karşı verdiği tepki aynı değildir.  Bir insana huzur veren mavi renk,  bir diğerine soğuk ve itici gelebilir.  Veya birine heyecan veren kırmızı,  bir diğerine hüzün yükleyebilir.  İnsanların renkten etkilenmelerini meydana getiren olgular,  kişilik oluşumları,  hayat koşulları ve bilinçaltında bastırılmış olan isteklerdir.  Bazı insanlar hangi renkle barışık olduklarını bilirken bazıları ise bu konuda tamamen bilinçsizdir.  İnsanlar renk seçerken o rengin kendilerine getireceği yararı veya zararı düşünmezler.  Belirli özellikleriyle renkler,  uyarıcı oldukları kadar çökkünlük yaratıcı,  yapıcı oldukları kadar da yıkıcı,  itici yada çekici olabilirler.  Ayrıca her renk,  kendine özgü bazı tedavi edici ve dengeleyici unsur da taşır.

Tarihe baktığımızda eski Mısırlıların renklere ve renklerle yapılan şifaya çok önem verdiğini görebiliriz.  Bu sebepten Karnak ve Teb gibi tapınaklarda renk kullanmışlar ve renk şifacılığını pekiştirmek için,  renk salonları inşa etmişlerdir.  Aynı şeyi kadim Hind ve Çin uygarlıklarında da görebiliyoruz.  Oradaki şifacı din adamları da insanın yedi katlı doğası ile güneş tayfının yedi rengi arasındaki bağlantıyı temel alarak,  bir renk bilim sistemi kurmuşlardır.

1670 yılında İngiliz fizikçi Ishaac Newton,  karanlık bir odada güneş ışığının önce bir delikten odaya girmesini sağlamış,  sonra bu ışığın önüne bir prizma koyarak parçalanış halini bir beyaz perdeye aksettirerek,  yedi rengi elde etmiştir.  Newton,  beyaz perde üzerindeki renklerin bir sıra ile dizilişine Spektrum Solares (Güneş tayfı) adını vermiştir.  Daha sonra güneş ışığını meydana getiren renk tayfı üzerinde araştırmalarına devam ederek,  renk bilimini,  bir bilim dalı olarak ortaya koymuştur.  Newton’dan sonra Chevreul,  Helmhotz,  Young gibi fizikçiler ve de kimyagerler,  bu proje üzerine eğilerek çalışmaları hızlandırmışlardır.  Ancak günümüzde fizik ve metafizik alanında yapılan araştırmalar,  renklerin bir terapi aracı olarak kullanılabileceğini ortaya koymuştur.  Bugün dünyada birçok psikolog ve psikiyatr renkleri bir terapi aracı olarak kullanmaktadır.  Dünyanın her tarafında bilinen bir atasözü vardır.  ” Güneş giren eve doktor girmez.  ” Işık,  tabiatın bir ilacı ve en güzel tedavi aracıdır.  Işığın,  insanlar ve bitkiler üzerindeki fiziksel etkilerini hepimiz biliyoruz.  Kaynağını güneşten alan ışık,  elektromanyetik enerjilerle doludur.  Bu enerjiler dünyadaki doğal hayatı devam ettirirler.  Bitkiler,  güneşten gelen enerjiyi yapraklarında bulunan klorofil sayesinde yakalar ve karmaşık moleküllere dönüştürür.  Bu da bitkinin canlılığının devamını sağlar.  Bu olaya kısaca fotosentez diyoruz.  İşte ışık ile hayat arasındaki bağlantı!.  Işık eksik ve yetersiz olduğu zaman,  canlılar yeterli hayat enerjisini alamayacaklarından kendilerini sağlıksız,  mutsuz ve sevgisiz hissederler.  Renk terapisi,  metabolizmada sağlıklı bir denge sağlamak için renk enerjilerinden faydalanma işlemidir.

Araştırmalar bize göstermiştir ki,  insanda bedeni kuşatan elektromanyetik bir alan vardır.  Buna Aura veya enerji beden diyoruz.  Bedenimizi bulut gibi saran bu enerji alanı,  ışık,  (renk) elektrik,  ısı,  ses,  manyetik ve elektromanyetik etkiler ile sürekli olarak etkileşimdedir.  Ayrıca bu enerji alanı içinde yedi adet de,  chakra adını verdiğimiz enerji dağıtım merkezleri vardır.  Chakra’lar bedene giren ve beden tarafından yayılan enerjilerin oranlarını düzenlerler.  Ayrıca bedendeki fiziksel,  duygusal,  zihinsel ve ruhsal fonksiyonların yerine getirilmesi için gerekli olan enerjiyi emerek,  bunları ihtiyaç duyulan bölgelere dağıtırlar.  Her bir chakra ayrı bir renge sahiptir.  Chakraların fiziksel bedene doğrudan bağlı oldukları tek yer,  salgı bezleri ve omurga sistemidir.  Enerji merkezleri vasıtasıyla emilen enerjilerin vücuda yayılması,  dolaşım ve sinir sistemlerinin yardımıyla gerçekleşir.  Bu yolla tüm organlar,  dokular ve hücreler enerjilerden eşit olarak faydalanmış olurlar.  İnsanı ayakta tutan bütün bu sistemler ve organlar,  enerjiye (belirli renklere) karşı duyarlıdırlar.

İnsanın içinde bulunduğu duygusal değişiklikler (öfke,  korku,  negatif düşünceler vs.  ) chakralarda enerji dengesizliği meydana getirir.  Burada,  belirli bir rengin fazlalığı veya azlığı söz konusudur.  Chakraların dengesiz çalışması fizik bedende hastalıkları oluşturur.  Eğer bünyemizde herhangi bir denge bozukluğu başgösterirse,  bazı renkleri veya renk kombinasyonlarını kullanarak,  iç dengemizi tekrar kurabiliriz.  Renklerin çevrelerine yaydıkları titreşimler,  vücudun elektromanyetik ışınımıyla doğrudan bir etkileşim içindedirler.  Söz konusu titreşimler chakralar tarafından emildikten sonra,  direkt olarak omurgalara iletilirler.  Omurgalara ulaşan bu enerji dolu titreşimler,  sinirler yardımıyla gerekli organlara ve dengesi bozulan sistemlere taşınırlar.  Böylece fiziksel rahatsızlıklara yol açabilecek olan duygusal ve zihinsel şikayetler en aza indirilir.  Renklerle tedavi üzerinde çalışırken karşılaşılan en büyük sorun ise,  ihtiyaç duyulan renklerin belirlenmesidir.

Her rengin bir de tamamlayıcı rengi vardır.  Örneğin: Kırmızı – Turkuaz.  Ruh ve sinir bozukluklarına iyi gelen doğal şifa Kronoterapi lacivert renk- Mavi.  Sarı – Mor.  Yeşil – Macenta’dır.  Terapide renkler bazen tek başına bazen de tamamlayıcı renkleri ile birlikte kullanılır.  Bu konu uzmanlık isteyen bir iştir.  Çünkü renklerin bilinçsiz olarak kullanılması yarar yerine zarar da getirebilir.  Renklerden en iyi şekilde yararlanmak istiyorsak mutlaka bir renk terapistine başvurmalıyız.  Yağmurdan hemen sonra çıkan güneşle birlikte,  gökkuşağına da merhaba der dünya.  Belki de bilirsiniz,  gökkuşağının altından geçen herkesin cinsiyetini değiştirdiği dedikodusunu.  Keşke kendi orijinal cinsiyetine zorsuntu vermiş olanlar,  gerçekten de gökkuşağının altından geçebilseler ve kendilerine has olan kimliklerini yeniden kazanmış olsalar.  Biz gökkuşağını aklımıza her getirdiğimizde,  hep İzmir-Turgutlu kara yolunu üzerindeki dümdüz ve yemyeşil olan üzüm bahçelerini hatırlarız.  Ve de,  o güzelim gökkuşağının insanlara göz kırpan renkler armonisini.  Sanki sonsuzluktan akıp gelen ilahi bir ritmin,  notalara bürünmesini beklemeyen bir acelecilikle,  görüntüye bürünmüş olarak karşımıza çıkıvermesidir gökkuşağı İşte bu nedenle biz; renklerle koklamayı,  renklerle işitmeyi çok severiz.  Severiz çünkü renklerle temiz hava arasında,  renklerle notalar arasında kanımızca tam bir uyum,  ahenk ve ritim söz konusudur.  ? Duygularını notalara dökenler,  notaları sesleri ile zenginleştirenler,  tınılara ve şiirlere elbise giydirip bir anlamda onlara ölümsüzlük aşısı yapanlar,  aslında hayatı hep (ama hep) renklerle anlatmışlardır.  Gülüm Pekcan ve dans grubu da,  hayatı ve renkleri doğaçlama dans figürleri ile anlatmaya çalışarak,  renklerin kıvrak figürlerle nasıl da sevecen anlatılabileceğini seyredenlere gösterirler.

Genellikle sesler arası ahenk,  tını,  nota ve renkler sanki birbirinin ayrılmaz birer parçası gibi yorumlandığı için,  Cemre Müzik de bu konuda bir adım atarak,  ?Dünyanın Renkleri Türkiye?de,  Türkiye?nin Renkleri Dünya?da? sloganıyla hareket etmekte ve etnik,  mistik,  tasavvufi ve klasik Türk müziği dalında 18 ayrı CD çalışmasını ve İstanbul?un kültürel yerlerini tanıtan 6 video filmini,  Türkiye?nin renkleri olarak dünyaya aşılamaktadır.  Yine Amiate Records?un 60 yapımdan oluşan tüm dünya müziklerini de,  dünyanın renklerini Türkiye?ye taşıyarak yapmaya çalışmaktadır

İsterseniz bu birlikte paylaşacağımız makalenin içinde; yaşadığımız şu hayata,  giydiğimiz elbiselere,  seçtiğimiz renklere,  içinde olduğumuz iş dünyamıza,  arkadaşlarımıza,  onların evlerine,  kuracağımız ilişkilere,  yalnızca renklerin gözüyle,  renklerin kokusuyla,  renklerin diliyle bakalım bir kez de.  İnanın böylesi bir bakışı biz çok seviyoruz.  Umudumuz o ki siz de çok sevecek ve hoşlanacaksınız!.  .

O halde haydi gelin hep birlikte renklere dokunmaya ve renklerin dünyasından hayatı anlamaya,  hissetmeye çalışalım.  Bilindiği gibi temel renkler olan mavi,  kırmızı ve sarı herhangi bir rengin karışımı ile elde edilemezler.  Bu üç renk genellikle diğer bütün renklerin üretilmesine kaynaklık yapar.  Ara renkler ise temel iki rengin karıştırılması ile oluşturulur.  Kırmızı + Sarı = Portakal rengini,  Mavi + Kırmızı = Mor rengini,  Mavi + Sarı = Yeşil rengini ortaya çıkarır.  Orta renkler ise temel ve ikincil renklerin isimlerinin birlikte kullanılmasıyla ifade edilir.  Renkleri yaşanılan hayat bağlamında yorumlayan Terörle Mücadele Daire Başkanlığında görevli Psikolojik Harekat Uzmanı Necati Alkan: ?.  .  Neden yalnızca siyah rengi kullanarak bir cehennem resmi çiziyorsunuz?.  .  Oysa ben,  gökkuşağındaki bütün renkleri kullanıyor ve elimdeki boyalarla,  rengarenk,  cıvıl-cıvıl,  ışıl-ışıl bir cennet resmi çiziyorum.  Çizdiğim bu tablonun içerisinde ben mutlu / huzurlu yaşarken,  dileyen herkesi de burada yaşamaya davet ediyorum.  demektedir.  Aynı Kayserili bir iş adamına; ?2 X 2 kaç eder? diye sorduklarında,  tebessüm ederek ?alırken mi verirken mi gülüm? biçiminde karşı bir soruyla,  yani rakamsal grilik içinde kalan bir yanıtlama ile yaptığında olduğu gibi.  Kanımızca,  siyah ve beyaz kolay olmayan renklerdir.  İnsanları fazlasıyla yorar.  Gri ve grinin tonları ise insanı fazla yormaz ve mücadele etme düşüncesi uyarmaz.  İticilikten daha çok; esnekliği,  iddiasızlığı ile dikkatleri çeker denilebilir.

Bazı renklerin rahatlatıcı,  bazı renklerin de insanda hareketliliği artırdığı bilinmektedir.  Ruh ve sinir bozukluklarına iyi gelen doğal şifa Kronoterapi lacivert renkmesela,  kırmızı ve Ruh ve sinir bozukluklarına iyi gelen doğal şifa Kronoterapi lacivert renkleri yüksek enerjili renklerdir.  Bu renkler özellikle “fast-food” hazır yemek lokantalannda müşterilerin sindirimini hızlandırmak ve onların hareketliliğini artırmak için kullanılmaktadır.  Müşterilerinin lokantalarında fazlaca kalmamalarım sağlamak için başvurulan bu yol,  renklerin insanlar üzerindeki etkilerine güzel bir örnek teşkil etmektedir.  Limon sansı çok neşeli bir renk olmasına rağmen özellikle gençlerin odalarında hakim renk olarak kullanıldığı takdirde sinir sistemine aşın uyarı etkisi yapabilir.  Dolayısıyla bu tip açık renkleri kullanırken rahatlatıcı renkler (açık mavi gibi) ile denge sağlanmalıdır.  J2 Eğitim alanında öğrencilerin motivasyon problemlerinin ortadan kaldınlmasında renk terapisine başvurulmaktadır.  Zentall ve Kruczek, 13 renk terapisini aktif dikkat problemi olan çocuklar üzerindc deneyerek ilginç sonuçlara varmışlardır.  Ruh ve sinir bozukluklarına iyi gelen doğal şifa Kronoterapi lacivert renkzZentall ve Kruczek’e göre aktif dikkat problemi olan çocuklar bu problemi olmayan çocuklara kıyasla çevreleri tarafından daha az uyarılmış olduklarından sürekli olarak aktivite peşinde koşturup dururlar.  Zentall ve Kruczek bu bilgiden hareketle aktif dikkat problemi olan çocuklara bazı görevler vererek,  onlara yapacakları işlere uygun renk terapisi uygulamışlar vc bu çocukların hiperaktif davramşlanndan kaynaklanan dikkat eksikliğinde önemli miktarda azalış tespit etmişlerdir.  Bir başka deyişle,  aktif dikkat problemi olan çocukların,  içinde bulundukları duruma ve verilen aktiviteye uygun renkler kullanılarak yapılan renk terapisiyle bu çocukların dikkat eksiklikleri önemli ölçüde giderilebiliyor.  Yine Zentall ve Kruczek’inl4 çalışmasında varılan sonuca göre aktif dikkat problemi olan çocuklara verilen görevleri daha cazip hale getirmek için kullanılan ama verilen göreve uygunluk arz etmeyen renklerin seçilerek yapıldığı renk terapisinde çocukların dikkat eksikliklerini gidermede başarı sağlanamamıştır.

Aslında Çandar?ın yukarıdaki bu anlatımı gökkuşağındaki her rengin,  hem de farklı farklı renklerin birlikte bulunmasının güzelliğine / gerekliliğine parmak basmaktadır,  Aynı bizim Galatasaray taraftarı olmamıza karşın; sarı-lacivertli Fenerbahçe?nin şampiyon olmasını kutlamaktan da haz aldığımız gibi.  Çünkü tutkulu bir sarı-kırmızılı olmak,  sarı-laciverte ya da bordo-maviye veyahutta siyah-beyaza saygı göstermemizi hiç de engellemiyor engellememelidir.  Hem sarı-lacivert olmasa,  sarı-kırmızının da hiçbir önemi ve anlamı kalmaz.  Ayni şekilde siyah-beyaz ve bordo maviler yoksa,  sarı-kırmızının hiçbir değeri olmayacaktır.  Kanımızca,  tek bir renkten oluşan yalnızca iki ayrı takımın var olması,  Bunun aksi ise,  yani ?çok renkliliğin?,  ?çok sesliliğin? olduğu devletler ise,  demokratik ülkeler,  özgür toplumlardır.  Zaten ?haki? rengin yeşil?e hem de büyük harflerle yazılarak ?ete kemiğe büründürülmüş? bir ?Yeşil?e dönüşebileceğini de Türkiye örneklemesiyle,  Susurluk kazası ve Hizbullah vahşetleri sonrasında da görmedik mi?.  .  Ya da; ?vallahide billahi de hiç görmedik?,  ?hiçbir şey görmedik? değil mi?.  .  Yani neyin görülüp görülmeyeceğinin bile; yasalarla,  tüzüklerle,  yönetmeliklerle,  genelgelerle,  yönergelerle,  belirlendiği bir ülkede,  elbette görülecek olan bir şeylerde hiçbir zaman görülmez görülemez aslında.  Kanımızca böylesi şeyler yalnızca rüyalarda görülür ve böylesi rüyalara da kabus adı verilir.  O kadar işte!.  .  Şimdi de ele aldığımız konuyu bir fıkra ile zenginleştirerek yola devam edelim.  Sovyetler Birliğinin dışa böylesi açılmadığı ve bir bütün halinde olduğu dönemlerde,  Sovyet yurttaşlarından bir tanesi Lenin?e ?geri zekalı? diye hakaret eder.  Adamı apar topar mahkemeye çıkarırlar ve hakim adama 20 yıl hapis cezası verir.  Mahkemenin 20 yıl hapis cezası verdiği kararının gerekçesinde ise şunlar yazılmaktadır.  ?.  verilen 20 yıl hapis cezasının 6 ayı devlet büyüklerine hakaretten,  19 yıl 6 ayı ise devlet sırlarını açığa vurmaktan.  ?dır.

Renkleri anlatırken bile politize olmuş değerlendirmelerin içine dalmanın verdiği dayanılmaz zevkin ve aydınlanma(ma)nın oluşturduğu hafiflik içinde,  yeniden makalenin merkez konusu olan renklere dönersek; yerküreyi çevreleyen dominant renklere göz gezdirmemizde yarar vardır.  Ormanlar koyu yeşildir hep.  Yeni yetişen otlar ve fidan ağaçlar ise açık yeşil.  Gökyüzü ise uçsuz bucaksız bir şekilde açık mavi.  Peki ya gece?.  .  Gök yüzündeki renklerle dans eden hareketliliği inceleyecek olursak,  bulutlu açık mavilerin koyu maviye,  koyu mavinin laciverte ve ?gündüzün en yakın olduğu an,  gecenin en karanlık olduğu zamandır? anlatımıyla ifade edildiği şekliyle en siyaha ulaştığı anların bileşkesi.  İşte bu en koyu siyahın olduğu an,  aynı zamanda aydınlığın geldiği anın başlangıç noktasıdır da aslında.

Güneş ise sıcaklığını hissettirdiği oranda sarıdır,  hem de alabildiğine sarı.  Bu nedenle de geçiciliği anlatımındaki gibianlatımı ile ifade edildiği gibi.  Her gün yenilenen bu sancılı doğum ile birlikte; karanlığı kovma ve zor olan bir şeyi başarma söz konusudur sanki.  Güneşin doğuşu nasıl sancılı ise,  batışı da aynı onun gibidir aslında.  Hem de her gün iki kez yaşanılan anlamlı,  bir sancıdır bu Güneş,  Nemrut’a çıkan herkesi kendine gebe bırakıyordu.  Var olduğundan beri doğmayı hiç aksatmayan güneşe artık bir güneş doğurmak da bizim boynumuzun borcu .

Nemrut,  adı gibi zalimce uzaktır yerden.  Ama bu 2150 metreye tırmandığınız zaman bu durum zulüm olmaktan çıkar,  armağana dönüşür.  Çünkü zirvede bir hazine seni bekler.  Güneş her sabah hazineye bir altın taç ekler.  Binlerce yıldır bu böyledir .  İyi de bunlar kitap bilgisidir.  Bilgiyi yaşamak gerekir.  Amaç,  güneşin doğuşuna ermekse,  yola geceden çıkılır.  Kahta’dan bir arabaya binilir,  bir buçuk saat dağın karnında gidilir.  Sonra inilir,  bir yarım saat zirveye yürünür.  Dağ karanlığı ile gece ayazı,  yıldızları buğulu üzüm salkımlarına dönüştürür.  Tırmandıkça susarsın.  Susadıkça ağzına bir yıldız tanesi atarsın .  Tabii karanlıktan korkanlar geride kalırlar.  Dağın eteklerindeki kahvede havanın alacalanmasını beklerler.  Onlar tırmanırken bastıkları yerleri görmek isteyeceklerdir.  Gece kuşu olup zirveye uçmak isteyenlerse yollarına devam edeceklerdir.  Karanlık onların bedenlerini yutsa da,  ayak seslerine dokunmayacaktır.  Ayak seslerinin milliyeti yoktur.  Kaygan taşlar,  ayakların Alman,  Amerikan,  İsviçreli,  İngiliz,  İtalyan ya da Türk oluşuna göre ses çıkarmaz.  Rüzgar da ayrımcılık yapmaz,  dünyanın bir ucundan kalkıp gelen yabancı konuklarla,  ev sahiplerinin yüzünü aynı şiddetle keser.  Uğultusunu bütün kulaklara eşit dağıtır.  Yaza güvenip ince giyinenlere hiç acımaz.

Güçsüz ve sakat bacaklarla,  yaşlı kalplerin imdadına katırlar yetişir.  Katır sırtında bile olsa zirveye ulaşmaya can atanlar nedense hep yabancıdır.  Cefayı sefaya dönüştürmenin bedeli iki-buçuk milyon liradır.  Katırcı Yasin’in aklı bunu almakta zorlanır.  ?Gerçi bizim ekmek paramız ama gecenin ikisinde yollara düşmeye bence değmez.  Adam 85 yaşında,  katıra bile zor tutunuyor.  Gavuristan’ından kalkmış gelmiş,  bu yaştan sonra güneşin doğuşunu Türkiye’den izlesen ne olur,  izlemesen ne.  Çok meraklıysa güneşi kendi memleketinde doğursun.  ? .  Bir koleksiyoncu olan yaşlı adam ise farklı düşünmektedir Yasin?den.  Çünkü o,  bir güneş doğumu koleksiyoncusudur.  Belleğine dünyanın her köşesinden bir doğuş kazımıştır.  Sıkıntılı günlerinde onları hafıza albümünden çıkarır,  yeniden yeniden seyrederek rahatlar.  ?Dünyanın bu sekizinci harikasının üstüne güneşin nasıl doğduğu parçası eksik kalmıştı,  şimdi tamamlanacak? der.  Katırcının ise aklı iyice karışır.  Tepeye vardığınızda ortalık ağarmaya başlamıştır.  Bütün yıldızlar ışıktan kaçmıştır.  Yeni günü beklemeye yalnız iki yıldız dayanabilmiştir.  Güneşin gelişine daha yarım saat vardır.  Kıvrımları yavaş yavaş belirginleşen heykeller,  bu sabahın dağcılarını seyre dalar.  İnsanlarla heykellerin bakışması olağanüstüdür.  Alaca aydınlığın gölge oyunları,  heykelleri insanlaştırır,  insanları heykelleştirir.  ?Ben böyle mistik bir manzara görmedim? diye bağırır birisi.

Doğuş yaklaştıkça herkes platform üzerinde yerini alır.  Kameralar,  fotoğraf makineleri hazırlanır.  Ama güneş bir türlü doğmaz.  Güneş belki ?Önce Doğu Toros sıradağlarının ihtişamına bakın? der.  2 bin metre aşağıda uzanan ovanın,  Fırat’ın geçitleri ve Atatürk Barajı’nın göletleriyle süslenen sükunetine dikkat çeker.  GAP’ın çevre illeri nasıl da sahil yerlerine dönüştürdüğünü hatırlatmak ister.  Gözler iki dağ arasındadır ama güneşin acelesi yoktur.  Güneş ihmalci de değildir.  Evrendekilerin en dakiğidir.  Ama bu seyir terasında,  gözlerini güneşin çıkacağı iki dağın arasına dikenler her nedense ayıp eder: ?Hadi ya,  niye doğmadı güneş hala? ?Hani 5’te doğacaktı? ?Belki rötar yapmıştır? ?Lastiği patlamıştır.  ? ?Doğsa da gitsek artık,  çok üşüdüm.  ? Çene yarıştırmaktan,  güneşin gönderdiği öncü ışık oyunlarını bile göremezler.  Halbuki önce beş ton kızıl gerilmiştir ufka.  İki soluk alımının ardından kızıllar kaçışmış,  yerini 5 ton kayısılar,  7 ton portakallar,  9 ton limonlar almıştır.  Işık,  dağları bir griye,  bir yeşile,  bir mora boyamıştır.  Gözlerimiz bunların hangi tonuna yetişeceğini bilemez.  Renkler,  havadaki kokuları bile değiştirmiştir.  Karanlıkta başka kokan dağ çiçekleri,  ışığı yedikçe kendine yeni kokular seçmeye başlar.  Güneşin doğmasından hemen önce; dağ,  taş,  börtü-böcek taptaze yeni bir gün kokmaya başlarlar.

Görünmez bir el sanki güneşi düştüğü kuyudan çıkarmaya çalışır.  Altın küre,  milim milim yukarı taşınır.  Son bir gayretle dağların arasından kurtulur ve göğe asılı kalır.  ?Güneş seyircileri? arkalarını ona hemen döner.  Dağdan inmeye dururlar.  Bir kısmı heykellerle fotoğraf çektirme yarışına düşer.  Kuşların bu doğuşa nasıl eşlik ettiğini duymazlar bile.  Tabii ilk ışıklarla birlikte Toroslar’ın geceliklerini çıkartıp günlük giysilerini nasıl giyindiklerini de göremezler.  Öndeki sıra dağların elbisesinin yeşil,  kahve ve bej arkadakilerin ise gri,  mor ve Ruh ve sinir bozukluklarına iyi gelen doğal şifa Kronoterapi lacivert renkolduğunu da.  Kalabalığın mevzilendiği platformdan uzakta,  kayaların arasında,  yalnızlıklarını koruyan bir köşe bulup,  güneşi sükunet,  hayranlık ve saygıyla seyredenler de vardır tabii .  Onlar dinlerken yaşadıkları anın ihtişamını sanki kuşanmış gibidirler.  Coşku,  dillerine şiir olarak vurur.  İçinde güneş geçen bütün şiirler birer çiğ damlası gibi heykellerin üstüne düşer .  Güneşe bir süre çıplak gözle bakabilmek,  içindeki ışık şelaleriyle yıkanmak müthiştir.  Sürekli bakınca güneşe,  içinden bir sürü başka güneşler doğuyordur sanki.  Güneş biraz yükselince dağın batı terasına doğru yönelir,  tam o sırada insan,  en az güneşin doğuşu kadar etkileyen başka bir manzara ile karşılaşır.  Güneşin ışıkları,  dağın gölgesini ovaya düşürmüştür şimdi.  Nemrut’un sivri zirvesi 30-40 km’lik bir mesafeye,  dev bir üçgen halinde yayılmıştır .

Soğuk hâlâ titretir.  Ben battaniyelerine sıkı sıkı bürünmüş insanları izlerken,  güneşin çıplak heykelleri bir battaniye gibi sarıp,  ?Siz de üşüdünüz mü? diye sorduğunu,  onların tahrip olmuş bedenlerini teselli ettiğini hayal ettim.  Oysa şiirselliğin bu kadarı akla zarardır.  Meğer güneş,  dünyanın 8’inci harikası olarak nitelenen ve UNESCO tarafından da dünya kültür mirası listesine alınan bu heykellerin düşmanlarından biriymiş.  Güneşin,  rüzgarla işbirlikçiliği; heykelleri tahrip ediyormuş.  Yağmur ve kar suyunun etkisiyle su alan heykeller gündüz deli gibi yanmaya,  geceleri çılgın gibi titremeye dayanamıyor,  genleşip patlıyormuş.  Böyle giderse birkaç yıl sonra toz-toprak olup bitecekmiş .  Kuşku ve umut arasında sallanan kalbimi Kahta’da bıraktım.  Ve anladım: Güneş,  Nemrut’a çıkan herkesi kendine gebe bırakıyordu.  Var olduğundan beri doğmayı hiç aksatmayan güneşe,  bir güneş doğurmak bizim de boynumuzun borcuydu.

İnsanı renklerle yudumlamak Güneşin rengarenk olan doğumunu cümleleri ile içimize sindirdikten sonra,  şimdi de maviliklere doğru bir göz gezdirelim isterseniz.  Okyanuslar ve denizler hep mavi mavi masmavidirler.  Önce cam gibi parlak,  berrak,  temiz bir mavi.  Derinlik arttıkça koyu mavi ve en derin olan yerlerde,  yani ışığın bile girmek için okyanustan izin almasının gerektiği yerlerde ise,  alabildiğine gizemli ve belki de ürkütücü olan mavinin siyahlığı,  masmavi bir siyahlık ya da koyu lacivertlik söz konusudur.  Aynen camın beyaz olmasına karşın,  üst üste koyulan beyaz camların sonradan yeşile çevrilmesi ve arkasını göstermeyen ve görüntüyü yansıtan bir ayna parlaklığı biçimine dönüşmesinde olduğu gibi.  Aslında yeşil ve mavi renkler,  suyun serinliği ile gök yüzünün derinliğini bize telkin etmektedirler.  Bu nedenle huzur ve rahatlık hissi veren bu renkler,  eşyaları olduklarından küçük ve uzak gösterirler.  Mavi ve yeşilin koyulaşması ise; ürkütücü derinliğe,  büyüklüğe ve belki de korkudan / endişeden doğacak olan sıkıcılığa da kapı açabilir zaman zaman.

Dağları boyayan ressam,  genellikle kahverengi ile özdeşleştirir o yükseklikleri.  ?Dağ ne kadar yüksek olursa olsun yol onun üzerinde geçer? diyen Yunus Emre de; belki,  ?uzun ince bir uğraş? sonucu kolaylıkla kahverenginin üzerinden aşacakların öğretmenler olduğunu ifade etmektedir.  Toprak da kahverengi ile ifade edilir hep.  Orta Doğu ülkelerinde toprak gibi sessiz ve örtücü olan insanlara ?Toprağın babası? anlamında Ebu Turap? derler!.  .  Kahverengi toprak değil midir bütün kirlerimizi örten,  ölülerimizi sarıp sarmalayan ve içine alan sonsuza dek.  Yediklerimizin yetiştirilme merkezi de topraktır her zaman.  ?Gözünü toprak doyursun? demez miyiz kızdığımız aç gözlülere Kan kırmızı diye satılır karpuz ve domates pazarlarda.  Hem de her domates satıcısının,  pazar yerindeki tentesinin genellikle kırmızı olması ile tam da bir uyum içinde.

Kanımızca,  renkler hiçbir şekilde bireyi ikincil derecede bırakacak kuvvette olmamalıdır.  Renkler kişinin cilt rengine,  vücut yapısına,  kişiliğine ve kendi özelliklerine göre seçilmelidir.  Elbette bu seçim yapılırken güzel olan taraflar ortaya çıkarılmalı,  buna karşılık aksaklık gibi algılanabilecek olan noktalar da renk oyunları ile gizlenmelidir.  Parlak olan renkler resmi olmayan partiler ve spor kıyafetler için uygunken; yumuşak,  koyu ve mat renklerin ise resmiyet hissi uyandırdığı bilinmelidir.  Yolculuk sırasında,  sokaklarda salaş bir şekilde dolaşırken veya polisin bir kişiyi sivil olarak takip ettiği durumlarda; elden geldiğince az dikkat çeken ve yumuşak renklerle uyum sağlamış bir kıyafetin seçilmesinde sayısız yararlar vardır.  Renkler her zaman kişiliği tamamlamaktadır / tamamlamalıdır.  Bir kişi hakkında değerlendirme yaparken,  onun kullandığı renkleri gözlemleyerek genellikle doğru bir fikir sahibi olabiliriz.  Dinamik,  canlı bir kimse,  canlı ve parlak kontraslarla kendini ortaya koyarken,  daha az canlı olanlar ise yumuşak renklerle uyuşurlar.

Yukarıdaki bu genel değerlendirmelerimizden sonra,  şimdi de polisin amir ve memurlarının,  daha etkin bir iletişim kurmaları bağlamında,  her rengi ayrı ayrı ve biraz daha derinlemesine incelemeye çalışalım.  Kanımızca,  polisin etkin iletişiminde,  kurulan ilişkilerden her zaman haklı çıkması ya da haklı olması başlı başına nihai bir amaç değildir.  Aksine polisin her iletişiminde ve kurduğu ilişkilerinde mutlu olunması ve istenilen sonuca kavuşulmasına çalışması,  gerçekten de en önemli bir anahtar unsurdur ki,  renklerin dili de bu anlamda katalizör görevi gören bir olgudur.

indeks: Renk Meditasyonu,  Renk terapisi,  fiziksel sağlığı,  stres,  kas,  Doku,  Enerji, Ezoterik,  çarka,  Homeopatik,  color,   sanat terapisi,  alternatif tedavi,   Color therapy,  zihinsel sağlığı,  ruhsal sağlığı,  art Iherapy,  alternative treatment,  renk,  zihin,  beden,  duygu,  denge,  canlılık,  Spor,

.

Ashiatsu Terapisi Ağrıları Hafifletir.

Hurma Cinsel Aktiviteyi Arttırır.

Yumurta Kas Geliştirir.

.

—–

loading…

—–




—-
.

Bilgi kaynaklarımız:
www.enerjistmasor.com

www.bitkiveinsan.com

www.faydaliyasam.com

www.google.com

UYARI:
Sitemizde hastalikları teşhis tedavi etmek ile ilgili 1219 sayılı Tababet Kanunu’na göre sadece doktorların görevi olduğu bilinciyle, web sitesinde yer alan bilgiler sağlıklı ve yararlı yaşama hakkında bitkisel doğal tavsiye niteliğinde olup paylaşımlar ve konularımız tavsiye ettiğimiz ürünlerimiz ilaç değil, yaşama yararlı besin destek ürünleridir. Tedavi veya hekim tedavisi yerine geçmez. Paylaşılan metinlerde ve Kürlerin içerisinde geçen bitkilerin kullanımından önce, özellikle adı geçen bitkilere alerjiniz olup olmadığını doktorunuza kontrol ettirdikten sonra kullanmanız tavsiye olunur. Yaşama sağlıklı, afiyet içinde, yararlı yaşamanız dileklerimizle…

—–


—–

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir