Kızıl Renk Üreme Sistemini Uyarır. 11

Kızıl Renk Üreme Sistemini Uyarır. 11
Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk İç dünyalarını kelimelerle yeterince ifade edemeyen çocuklar için ~anat terapisi uygulamaları gittikçe yaygınlaşmaktadır. Malchiodi’yeS göre özelikle hasta çocuklar, hastalıklarıyla ve tedavileriyle ilgili duygu ve düşüncelerini kelimelerden ziyade sanat aracılığıyla daha iyi aktarabilmektedirler. Hasta çocuklardan sanat aracılığıyla elde edilen bu veriler, çocukların psikososyal durumları hakkında doktorlara önemli ipuçları vermektedirler. Bu sayede doktorlar çocukların hangi alanlarda daha fazla yardıma ihtiyaçları olduklarım tespit edebilmektedirler. Sanat terapisinin bazı uygulamalarında kişinin birçok rengi bir arada kuııanarak kendini ifade etmesi istenmekte ve kişinin duygusal dengesini sağlamasına yardımcı olunacaktır.

Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Mahnke tarafından yapılan bir araştırmadaÜreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk esnasında bir rengi defalarca, normalden fazla olarak kullananların aşırı duygusal tepki, dikkatini yoğunlaştıramama, etrafındaki şeylerden kolayca rahatsız olma gibi olumsuzluklar gösterdikleri saptanmıştır? Özellikle son zamanlarda resimle yapılan sanat terapilerinde iki farklı bakış açısı dikkati çekmektedir: Resimlerde kullanılan renklere yoğunlaşan terapiler ve şekiilere yoğunlaşan terapiler. Bazı araştırmacılar s resimlerde kullamlan renklerin en az yapılan şekiller kadar sanat terapisi uygulanan kişi hakkında bilgi verebileceğini ileri sürmüşlerdir.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Hatta, sanat terapisinde terapi uygulanan kişinin ortaya koyduğu çalışmalarda önce renklerin, sonra şekillerin incelenmesinin daha uygun bir uygulama olacağını belirtenler de vardır.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk , yukarıda değinildiği üzere terapinin uygulandığı kişinin aktif rol oynamasıyla yapılabileceği gibi, terapi edilen kişi pasif durumdayken deÜreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk uygulanabilir. Shifra Stein,lO Dr. Shelly Wu’nunÜreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk haklandaki çalışmalarım inceleyerek renklerin gündelik hayatta nasıl kullanıldığım örneklerle açıklarruştır.Canlıların soylarını sürdürebilmek için, kendilerine benzer yeni canlılar oluşturmalarına üreme denir. Tüm canlılar üreme yeteneğine sahiptir. Bir canlının üreyebilmesi için kalıtsal maddesini, yavruya aktarması gerekir. Eşeyli (erkek ve dişi bireylerle) üreyen canlılarda kalıtsal maddeler üreme hücreleriyle aktarılır. Üreme hücrelerine gamet denir.

Erkek üreme hücresi sperm, dişi üreme hücresi yumurta adını alır. Dişi Üreme Hücresi (Yumurta): Yumurta hücresi büyük ve hareketsizdir. Bol miktarda besin maddesi içerir ve sitoplazması çoktur. Kamçısı yoktur. Yumurtalar spermlere göre daha az sayıda üretilir. Erkek Üreme Hücresi (Sperm ): Sperm hücreleri yumurta hücresine göre çok küçüktür. Sitoplazmaları azdır. Kamçıları vardır ve kamçılarıyla hareket ederler. Baş, orta kısım ve kuyruk olmak üzere üç kısımdan oluşur. Kuyruk kısmı sayesinde hareket edebilir. İnsanda üreme sisteminin temel görevi aynı olmakla birlikte, erkek ve dişi bireylerin üreme sisteminin yapılarında bazı farklılıklar vardır. Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Heyecan ve duygu aralığını etkinleştirir, afrodizyak etkisi vardır. Meridyenlerimiz bu Çi’yi yönlendirebilirler. Sonuç olarak akupunktur noktaları enerji ve ışık bent kapakları olarak işlev görürler. Işık, vücuda, diğer yolların yanı sıra, akupunktur noktalarından girer ve organizmayı yine onlar aracılığıyla terk edebilir. Ayrıca köreltilse bile, bireyin beden sağlığını etkilemeyen tek sistemimizdir. Dişi Üreme Organının Yapısı Dişi üreme organı, bir çift yumurtalık, yumurta kanalı, döl yatağı (rahim = uterus), vajina olmak üzere dört kısımdan oluşur.

Genellikle sesler arası ahenk, tını, nota ve renkler sanki birbirinin ayrılmaz birer parçası gibi yorumlandığı için, Cemre Müzik de bu konuda bir adım atarak, Dünyanın Renkleri Türkiye? de, Türkiye? nin Renkleri Dünya? da? sloganıyla hareket etmekte ve etnik, mistik, tasavvufi ve klasik Türk müziği dalında 18 ayrı CD çalışmasını ve İstanbul? un kültürel yerlerini tanıtan 6 video filmini, Türkiye? nin renkleri olarak dünyaya aşılamaktadır. Yine Amiate Records? un 60 yapımdan oluşan tüm dünya müziklerini de, dünyanın renklerini Türkiye? ye taşıyarak yapmaya çalışmaktadır
İsterseniz bu birlikte paylaşacağımız makalenin içinde; yaşadığımız şu hayata, giydiğimiz elbiselere, seçtiğimiz renklere, içinde olduğumuz iş dünyamıza, arkadaşlarımıza, onların evlerine, kuracağımız ilişkilere, yalnızca renklerin gözüyle, renklerin kokusuyla, renklerin diliyle bakalım bir kez de. İnanın böylesi bir bakışı biz çok seviyoruz. Umudumuz o ki siz de çok sevecek ve hoşlanacaksınız!. .
O halde haydi gelin hep birlikte renklere dokunmaya ve renklerin dünyasından hayatı anlamaya, hissetmeye çalışalım!. .

Bilindiği gibi temel renkler olan mavi, kırmızı ve sarı herhangi bir rengin karışımı ile elde edilemezler. Bu üç renk genellikle diğer bütün renklerin üretilmesine kaynaklık yapar. Ara renkler ise temel iki rengin karıştırılması ile oluşturulur. Kırmızı + Sarı = Portakal rengini, Mavi + Kırmızı = Mor rengini, Mavi + Sarı = Yeşil rengini ortaya çıkarır. Orta renkler ise temel ve ikincil renklerin isimlerinin birlikte kullanılmasıyla ifade edilir. Renkleri yaşanılan hayat bağlamında yorumlayan Terörle Mücadele Daire Başkanlığında görevli Psikolojik Harekat Uzmanı Necati Alkan: . . Neden yalnızca siyah rengi kullanarak bir cehennem resmi çiziyorsunuz? . . Oysa ben, gökkuşağındaki bütün renkleri kullanıyor ve elimdeki boyalarla, rengarenk, cıvıl-cıvıl, ışıl-ışıl bir cennet resmi çiziyorum. Çizdiğim bu tablonun içerisinde ben mutlu / huzurlu yaşarken, dileyen herkesi de burada yaşamayadavet ediyorum. demektedir. Aynı Kayserili bir iş adamına; 2 X 2 kaç eder? diye sorduklarında, tebessüm ederek alırken mi verirken mi gülüm? biçiminde karşı bir soruyla, yani rakamsal grilik içinde kalan bir yanıtlama ile yaptığında olduğu gibi. Kanımızca, siyah ve beyaz kolay olmayan renklerdir. İnsanları fazlasıyla yorar. Gri ve grinin tonları ise insanı fazla yormaz ve mücadele etme düşüncesi uyarmaz. İticilikten daha çok; esnekliği, iddiasızlığı ile dikkatleri çeker denilebilir.
Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Güneş ışığının sahip olduğu elektromanyetik enerji dünyamızdaki doğal yaşamı devam ettirir. Işık yeterince alınmazsa canlılar hayat enerjisini tam olarak alamayacaklarından kendilerini sağlıksız, mutsuz ve sevgisiz hissederler.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk metabolizmanın sağlıklı ve dengeli bir şekilde çalışmasını sağlamak için renk enerjilerinden faydalanmak için yapılan terapidir. İhtiyaç olan renk vucuda çeşitli yöntemlerle sağlanır. Reiki, müzik, sarjlı sular ve renk şuruplarıyla ihtiyaç duyulan renk vücuda yüklenir. Renk bir enerjidir. Giysilerimiz bizim hem ayıracımız hemde renk süzgeçimizdir. Renklerin büyülü dünyası hakkında fikir sahibi olmak için her şeyden önce ışık kavramını incelememiz gerek ışık rengi oluşturan bir tür elektromanyetik enerjidir. Güneş tarafından, çeşitli dalga boylarında üretilen bu enerji, nesnelerden yansıyıp gözümüz tarafından algılandığa ışığı görmüş oluruz.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Aslında çevremizde bulunan ve görebildiğimiz her şey, ışığın yansımasıdır.
Örneğin koyu renkte görünen nesneler, parlak nesnelere oranla daha çok ışık emerler ve böylece göze daha az ışık yansıtırlar.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Açık renkli nesneler ise, daha çok ışık yansıtarak parlaklık ve yoğunluk yanılsamasına yol açarlar. Parlak olarak algıladığımız objeler çok ışık yansıtırlar. Işığı oluşturan dalga boylarının hızları, bir ortamdan ötekine geçerken değişiklikler gösterir. Renk, ışığın ayrılmaz bir parçasıdır. Işık değişik dalga boylarına dönüştüğünde çeşitli renkler ortaya çıkar.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Ancak gökkuşağını oluşturan yedi renk, bütün renk spektrumunun sadece çok küçük bir bölümüdür. Gerçekte her rengin birçok tonu ve çeşidi vardır.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Her rengin kendine has bir emme ve yansıtma özelliği bulunur.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Kromoterapi adıyla bilinen renk tedavisi eski Mısır’da, Çin’de ve Hindistan’da çok eskiden beri biliniyordu. Bu tedavi yöntemi insanda bazı renklere ait merkezler olduğu teorisinden yola çıkmaktadır. Chakra adı verilen bu merkezler belirli organları yönetir. Bunlar belirli renklerle de uyum halindedir. Organik veya psikolojik nedenlerden dolayı bu merkezler görevlerini yapamaz duruma gelince, hem idare ettikleri organlarda bazı hastalık belirtileri görülmeye başlanır, hem de uyum halinde bulundukları renk titreşimleri azalarak bu renge olan ihtiyaçları artar.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renkÜreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Kromoterapi de bu duruma gelen hastaya aksayan chakranın rengiyle ilgili tedavi uygulanır. Ayrıca bu merkezin uyum hali içinde bulunduğu renkle ilgili besinler tavsiye edilir. Bazen bu renk merkezi ile ilgili metaller taşınması da önerilebilir.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Tedavi esnasındaki süreÜreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Kromoterapi uzmanının tavsiyesine göre yapılır.

Renkleri anlatırken bile politize olmuş değerlendirmelerin içine dalmanın verdiği dayanılmaz zevkin ve aydınlanma(ma)nın oluşturduğu hafiflik içinde, yeniden makalenin merkez konusu olan renklere dönersek; yerküreyi çevreleyen dominant renklere göz gezdirmemizde yarar vardır. Ormanlar koyu yeşildir hep. Yeni yetişen otlar ve fidan ağaçlar ise açık yeşil. Gökyüzü ise uçsuz bucaksız bir şekilde açık mavi. Peki ya gece? . . Gök yüzündeki renklerle dans eden hareketliliği inceleyecek olursak, bulutlu açık mavilerin koyu maviye, koyu mavinin laciverte ve gündüzün en yakın olduğu an, gecenin en karanlık olduğu zamandır? anlatımıyla ifade edildiği şekliyle en siyaha ulaştığı anların bileşkesi. İşte bu en koyu siyahın olduğu an, aynı zamanda aydınlığın geldiği anın başlangıç noktasıdır da aslında.
Güneş ise sıcaklığını hissettirdiği oranda sarıdır, hem de alabildiğine sarı. Bu nedenle de geçiciliği anlatımındaki gibianlatımı ile ifade edildiği gibi. Her gün yenilenen bu sancılı doğum ile birlikte; karanlığı kovma ve zor olan bir şeyi başarma söz konusudur sanki. Güneşin doğuşu nasıl sancılı ise, batışı da aynı onun gibidir aslında. Hem de her gün iki kez yaşanılan anlamlı, bir sancıdır bu Güneş, Nemrut’a çıkan herkesi kendine gebe bırakıyordu. Var olduğundan beri doğmayı hiç aksatmayan güneşe artık bir güneş doğurmak da bizim boynumuzun borcu .

Nemrut, adı gibi zalimce uzaktır yerden. Ama bu 2150 metreye tırmandığınız zaman bu durum zulüm olmaktan çıkar, armağana dönüşür. Çünkü zirvede bir hazine seni bekler. Güneş her sabah hazineye bir altın taç ekler. Binlerce yıldır bu böyledir . İyi de bunlar kitap bilgisidir. Bilgiyi yaşamak gerekir. Amaç, güneşin doğuşuna ermekse, yola geceden çıkılır. Kahta’dan bir arabaya binilir, bir buçuk saat dağın karnında gidilir. Sonra inilir, bir yarım saat zirveye yürünür. Dağ karanlığı ile gece ayazı, yıldızları buğulu üzüm salkımlarına dönüştürür. Tırmandıkça susarsın. Susadıkça ağzına bir yıldız tanesi atarsın . Tabii karanlıktan korkanlar geride kalırlar. Dağın eteklerindeki kahvede havanın alacalanmasını beklerler. Onlar tırmanırken bastıkları yerleri görmek isteyeceklerdir. Gece kuşu olup zirveye uçmak isteyenlerse yollarına devam edeceklerdir. Karanlık onların bedenlerini yutsa da, ayak seslerine dokunmayacaktır. Ayak seslerinin milliyeti yoktur. Kaygan taşlar, ayakların Alman, Amerikan, İsviçreli, İngiliz, İtalyan yada Türk oluşuna göre ses çıkarmaz. Rüzgar da ayrımcılık yapmaz, dünyanın bir ucundan kalkıp gelen yabancı konuklarla, ev sahiplerinin yüzünü aynı şiddetle keser. Uğultusunu bütün kulaklara eşit dağıtır. Yaza güvenip ince giyinenlere hiç acımaz.

Güçsüz ve sakat bacaklarla, yaşlı kalplerin imdadına katırlar yetişir. Katır sırtında bile olsa zirveye ulaşmaya can atanlar nedense hep yabancıdır. Cefayı sefaya dönüştürmenin bedeli iki-buçuk milyon liradır. Katırcı Yasin’in aklı bunu almakta zorlanır? Gerçi bizim ekmek paramız ama gecenin ikisinde yollara düşmeye bence değmez. Adam 85 yaşında, katıra bile zor tutunuyor. Gavuristan’ından kalkmış gelmiş, bu yaştan sonra güneşin doğuşunu Türkiye’den izlesen ne olur, izlemesen ne. Çok meraklıysa güneşi kendi memleketinde doğursun? . Bir koleksiyoncu olan yaşlı adam ise farklı düşünmektedir Yasin? den. Çünkü o, bir güneş doğumu koleksiyoncusudur. Belleğine dünyanın her köşesinden bir doğuş kazımıştır. Sıkıntılı günlerinde onları hafıza albümünden çıkarır, yeniden yeniden seyrederek rahatlar? Dünyanın bu sekizinci harikasının üstüne güneşin nasıl doğduğu parçası eksik kalmıştı, şimdi tamamlanacak? der. Katırcının ise aklı iyice karışır. Tepeye vardığınızda ortalık ağarmaya başlamıştır. Bütün yıldızlar ışıktan kaçmıştır. Yeni günü beklemeye yalnız iki yıldız dayanabilmiştir. Güneşin gelişine daha yarım saat vardır. Kıvrımları yavaş yavaş belirginleşen heykeller, bu sabahın dağcılarını seyre dalar. İnsanlarla heykellerin bakışması olağanüstüdür. Alaca aydınlığın gölge oyunları, heykelleri insanlaştırır, insanları heykelleştirir? Ben böyle mistik bir manzara görmedim? diye bağırır birisi.

Doğuş yaklaştıkça herkes platform üzerinde yerini alır. Kameralar, fotoğraf makineleri hazırlanır. Ama güneş bir türlü doğmaz. Güneş belki Önce Doğu Toros sıradağlarının ihtişamına bakın? der. 2 bin metre aşağıda uzanan ovanın, Fırat’ın geçitleri ve Atatürk Barajı’nın göletleriyle süslenen sükunetine dikkat çeker. GAP’ın çevre illeri nasıl da sahil yerlerine dönüştürdüğünü hatırlatmak ister. Gözler iki dağ arasındadır ama güneşin acelesi yoktur. Güneş ihmalci de değildir. Evrendekilerin en dakiğidir. Ama bu seyir terasında, gözlerini güneşin çıkacağı iki dağın arasına dikenler her nedense ayıp eder: Hadi ya, niye doğmadı güneş hala? Hani 5’te doğacaktı? Belki rötar yapmıştır? Lastiği patlamıştır? Doğsa da gitsek artık, çok üşüdüm? Çene yarıştırmaktan, güneşin gönderdiği öncü ışık oyunlarını bile göremezler. Halbuki önce beş ton kızıl gerilmiştir ufka. İki soluk alımının ardından kızıllar kaçışmış, yerini 5 ton kayısılar, 7 ton portakallar, 9 ton limonlar almıştır. Işık, dağları bir griye, bir yeşile, bir mora boyamıştır. Gözlerimiz bunların hangi tonuna yetişeceğini bilemez. Renkler, havadaki kokuları bile değiştirmiştir. Karanlıkta başka kokan dağ çiçekleri, ışığı yedikçe kendine yeni kokular seçmeye başlar. Güneşin doğmasından hemen önce; dağ, taş, börtü-böcek taptaze yeni bir gün kokmaya başlarlar.
Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Hiç birimiz bir diğerine benzemez; bu bizim yaşam ritmimizdir. Bu ritmi bulabilmek, ona uyum sağlayabilmek için yapılan bu çalışma, konsantrasyonumuzun güçlenmesi, yaratıcı ağ kanalımızın açılması, kök çakranın blokajlardan temizlenmesi için yapılan bir çalışmadır.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Lavantanın ve mor rengin etkince kullanılacağı bu ezoterik çalışmada hem eğlenir hem de farkındalığınızı tazeleyebilirsiniz. İçinde olumlamaların bulunduğu, mumlar, çiçek öz esansları ve renk mantraları ile dolu meditatif bir gece çalışma biçimidir. Günümüzde sanat eserleri genenikle galerilerde, müıelerde ve tiyatrolarda sergi1enirken, sıradan insanların günlük hayatlarında sanat eserlerine sıkça rastlamak pek mümkün olmuyor. Sanatın tedaviye yardımcı etkisi de sıradan insanlarm hayatlarından soyutlanmış ve teknolojinin son teknikleriyle yetişhrilmiş uzmanların alanlarına hapsedilmiş durumdadır.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk insan hayatının her yönünde kendini hissettirmesi gereken sanatın, sadece galerilerde ve müzelerde göze çarpması ve gündelik hayattan soyutlanması, beraberinde tek dize hayatı ve buna bağlı olarak bazı ruhsal bozuklukların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Sanattan mahrum olmaktan ötürü meydana gelen birçok ruhsal bozukluk yine sanat kullanılarak tedavi edilebilmektedir. Sanat terapisinin tarihi oldukça eskilere dayanmaktadır.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk Sanatın bazı hastalıklann tedavisine yardımcı olduğu binlerce yıldır bilinmekte ve başanyla uygulanmaktadır.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk eski medeniyetlerden beri uygulanan sanat terapisi bazen hikaye anlatırru. dans, müzik, d. rama, bazen de şiir, görsel sanatlar kullanılarak icra edilmiş ve insanın gelişimini destekler bir psiko-sosyal ortam oluşturulmaya çalışılmıştır. Son zamanlarda sanat terapisinin uygulama alanları oldukça genişlemiştir. Sanat terapisi daha yaygın kitleler tarafından uygulanmaya başladıktan sonra, sanat terapisi duygular hakkında konuşmaktan öteye geçip, daha karmaşık şekillerde kendini göstermeye başlamıştır. Herhangi bir sebepten ötürü duygusal rahatsızlığı olanlar pasif durumda duygulannı terapiste anlatmalçtan ziyade, sanat galerilerine gidip kendilerini: değişik şekillerde ifade etmeyi tercili etmektedirler.Üreme sistemini uyaran Kromoterapi kızıl renk çeşitli renk tonlarını kuııanarak duygularım ve onları rahatsız eden içsel çıkmazlarım resim halinde ifade çabaları yada çeşitli maddelere (toprak, maden gibi) şekiller vererek4 iç dünyalarını somut bir şekle sokma çabaları sanat terapisinin uygulama alanlarına girmektedir.

1-Yumurtalık (ovaryum): Bir dişinin kasıklarında, biri sağda, diğeri solda olmak üzere iki tane yumurtalık vardır. Yumurtalıklarda, ergenlik çağından itibaren belli bir yaşa kadar, hipofiz bezinin salgıladığı hormonun etkisiyle, ortalama 28 günde bir adet yumurta hücresi üretilir. Ayrıca eşey hormonu salgılarlar.
2- Yumurtalık Kanalı: Yumurtalıkları döl yatağına (rahim) bağlayan kanaldır. Yumurtalıkta üretilen yumurta, fallop tüpleriyle alınıp, yumurtalık kanalından geçerek döl yatağına iletilir. Yumurtanın yaklaşık birkaç günlük ömrü yumurtalık kanalında geçer. Bu esnada, yumurta, bir sperm hücresiyle birleşirse, döllenme gerçekleşir ve zigot oluşur, zigot bölünerek çoğalır. Yani yumurta hücresi, kanaldan rahme, döllenmiş olarak geçer.
3- Döl Yatağı (Rahim = Uterus): Kalın çeperli, düz kaslardan oluşan rahim, döllenmiş yumurtanın anne karnında tutunup geliştiği yerdir. Rahimde hücre bölünmesi sürer ve embriyo (canlı taslağı) oluşur. Embriyo gelişerek yavruyu oluşturur. Buraya gelen yumurta döllenmemişse, bozulan yumurta hücresi ve rahimde oluşturulan doku, vajinadan kanama şeklinde dışarı atılır. Bu duruma adet kanaması (mensturasyon) denir. Bu olay 28 günde bir tekrarlanır.
4- Vajina: Döl yatağından sonra gelir ve spermlerin döl yatağına kadar ilerlemesini sağlayan tüp şeklinde yapısı vardır. Üreme sisteminin dışarı açılan kısmıdır. Spermin giriş yaptığı, döllenmemiş yumurta hücresinin ve bebeğin dışarı atıldığı yerdir.. Dişilerde, erkeklerin aksine, üreme açıklığı ve idrarın dışarı atıldığı açıklık farklıdır. Yani idrar vajinadan atılmaz. Erkeklerde sperm üretimi ölünceye dek sürerken, dişilerde yumurta üretimi yaklaşık 50 yaşından sonra biter. Bu döneme menopoz denir. Erkek Üreme Organının Yapısı Erkek üreme sistemi, testisler (er bezleri ), sperm kanalı, seminal kesecikler (yardımcı bezler) ve penisten oluşur.
1- Testisler: Bir çift olup, testis torbası içine yerleşmişlerdir. Ergin erkeklerde sperm üretimi testislerde gerçekleşir. Vücut sıcaklığı, spermin gelişmesi için çok yüksektir. Bu yüzden testisler vücudun dışında bulunur. Testislerde üretilen spermler, döllenme ve hareket yeteneğinden yoksundur. Spermler bu özelliği epididimis denilen kanalda kazanırlar. Testisler, ayrıca, eşey hormonu da salgılarlar.
2- Sperm Kanalı: Spermler, sperm kanalında depolanır. Sperm kanalı, karın boşluğundan geçerek prostat bezine gelir. Burada, sperm kanalı ile idrar kanalı birleşir. Penis içinden geçerek, ortak bir kanalla dışarı açılırlar.
3- Seminal Kesecikler: Prostat ve cowper bezlerinden oluşur. Bunlar seminal sıvı salgılarlar. Seminal sıvı, spermlerin taşınmasını ve dişi üreme sisteminde kaldıkları kısa bir süre için beslenmelerini ve korunmalarını sağlar.
4- Penis: Spermler seminal sıvı ile karışarak, penis içindeki kanaldan dışarı atılır.
Döllenme Ve Döllenmiş Yumurtanın Oluşumu Eşey hücreleri tek başına yeni bir canlı oluşturamaz. Çünkü yumurta ve sperm hücreleri diğer vücut hücrelerinin yarısı kadar kalıtsal malzeme taşır. Bu nedenle iki yarımın bir araya gelmesi gerekir. İnsanda bu olay dişi üreme sisteminde gerçekleşir. Olgunlaşan yumurta hücresi, yumurta kanalında ilerlerken spermlerle karşılaşırsa, spermlerden yalnızca bir tanesi yumurtanın hücre zarından içeri girer. Bu andan sonra diğer spermlerin girişi engellenir. İşte, yumurtanın spermle birleşerek, çekirdeklerinin kaynaşmasına döllenme denir. Bu aşamadan sonra artık yumurta ve spermden söz edilmez. Ortaya çıkan hücre, vücut hücreleriyle aynı miktarda kalıtsal malzeme taşır. Bu özel hücre bebeğin özel hücresidir ve döllenmiş yumurta (zigot) adını alır. Zigot, çok hızlı bir bölünme evresine girer ve yeni hücreler oluşturmaya başlar. Bu ilk hücreler vücuttaki tüm dokuları oluşturacak olan kök hücrelerdir.

Kök hücreler sınırsız bölünür, her türlü vücut hücresine dönüşür ve yeni görev üstlenebilirler. Çeşitli aşamalardan geçerek insanın küçük bir taslağını oluştururlar. Buna embriyo denir. Embriyo hızla büyür, canlının doku organ ve sistemleri gelişir. Gelişen bu canlıya ilk sekiz haftadan sonra fetüs, doğumdan sonra da bebek denir. Canlıların kendilerine benzer yeni canlılar oluşturmasıdır. Populasyonun devamını sağlar Virüslerin canlılarla ortak olan önemli özelliğidir Bireyin türe yönelik canlılık özelliğidir Kalıtsal özelliklerin nesiller boyu saklanmasını sağlar Eşeyli ürem ve çeşitleri Özellikleri: Temel mekanizması: Mayoz ve döllenmedir Aynı türün farklı cinsiyetine sahip iki bireyin oluşturduğu gametlerin birleşmesi ile gerçekleşir Canlılarda çeşitliliğin artmasına neden olur İleri (Gelişmiş) üreme şeklidir Bakteriler, silliler, volvox, mantarlar, bitkiler ve hayvanlarda görülür Yeni kalıtsal kombinasyonların oluşumunun nedenidir

 

indeks: Üreme sistemi, sanat terapisi, alternatif tedavi, Color therapy, renk, zihin, beden, duygu, denge, canlılık, , Spor, fiziksel sağlığı,  kızıl,

.

Akupunktur insan Sağlığında Şifadır.

Beyaz Dutun Saç Sağlığına Muhteşem Faydalıdır.

http://www.bitkiveinsan.com/kizilcik-saglikli-cinsel-yasam-saglar/

—–

loading…

—–




—-
.

Bilgi kaynaklarımız:
www.enerjistmasor.com

www.bitkiveinsan.com

www.faydaliyasam.com

www.google.com

UYARI:
Sitemizde hastalikları teşhis tedavi etmek ile ilgili 1219 sayılı Tababet Kanunu’na göre sadece doktorların görevi olduğu bilinciyle, web sitesinde yer alan bilgiler sağlıklı ve yararlı yaşama hakkında bitkisel doğal tavsiye niteliğinde olup paylaşımlar ve konularımız tavsiye ettiğimiz ürünlerimiz ilaç değil, yaşama yararlı besin destek ürünleridir. Tedavi veya hekim tedavisi yerine geçmez. Paylaşılan metinlerde ve Kürlerin içerisinde geçen bitkilerin kullanımından önce, özellikle adı geçen bitkilere alerjiniz olup olmadığını doktorunuza kontrol ettirdikten sonra kullanmanız tavsiye olunur. Yaşama sağlıklı, afiyet içinde, yararlı yaşamanız dileklerimizle…

—–


—–

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir